31 Aralık 2015 Perşembe

24 Mayıs 1993 Bingöl Katliamı 33 Şehitleri





24 Mayıs 1993 Bingöl Katliamı 33 Şehitleri


HATIRASINA..,
 

Bayrakları bayrak yapan üstündeki kandır
Toprak; eğer uğrunda ölen varsa vatandı...




Abdullah AĞAR, Son kitabı BASKIN da da bahsetti Bingölde 24 Mayıs 1993 tarihinde yapılan haince katliam. Aşağıda genel olarak olayı bizzat yasamıs ve sag
kurtulan mehemetcigin ifadelesi yer almaktadır.Yakın tarihimizde yaşanmıs ve bu ülke icin haince katledilmiş vatan evlatlarının adına ...

Unutmayalım...
YER: Elazığ-Bingöl Karayolu Bilaloğlu Mevkii
Tarih :24 Mayıs 1993

33 vatan evladının şehit olduğu 12 yıl önceki katliamdan sağ kurtulan asker, yaşadıklarını anlattı. Malatya’dan iki sivil midibüse biniyorlar. Hepsi sivil
giysili, üniforma ve postalları çantalarında. Hiçbirinde silah yok, kendilerine refakat eden tek bir askeri personel de. Saat 18.00. Bingöl’e 10 kilometre var.
Dağlık, dar bir yol. Birden silah sesleri yankılanıyor. İlk virajı geçtiklerinde, 50 PKK’lının karşı yönden gelen Bingöl Tur’a ait bir otobüsü
durdurup, çoğunluğu terhis olmuş ya da dağıtıma giden sivil erlerden oluşan 50 yolcuyu esir aldığını görüyorlar. Şoföre bağırırlar; “Geri dön!” Şoför oralı
olmaz. Zaten 4 saatlik yolda 3 mola vermiş... Otobüsün kapısını, “Orada ben yoktum” diyen Şemdin Sakık, o zamanki adıyla “Parmaksız Zeki” açıyor.

SALDIRIDAN YARALI KURTULAN OSMAN PARTAL ANLATIYOR
Trabzonluyum. İki midibüsteki toplam 50 askerden biriydim. Van-Özalp’taki birliğime gidiyordum. Yol boyunca gereksiz molalar veren şoför, bir ara lastik
patladığını söyleyip durdu. Lastiğin patlamadığını, krikoya dokunmadığını gördüm. Aksın altına girdiğinde birileriyle konuşma yaptığını duydum. Galiba
telsizle konuşuyordu. Şemdin Sakık, “Eylem planlanırken buradan askerlerin geleceğini bilmiyorduk” diyor. Yalan söylüyor. Çünkü ilk otobüsün en ön
koltuğunda oturuyordum. Yolumuzu kestiklerinde şoförün kapısını bizzat Sakık açtı. Toprak rengi üniforması vardı üzerinde, aynı renk kasketi ters takmıştı.
Omzundaki tüfeğin namlusu yere bakıyordu. Şoföre, diğer otobüsün nerede olduğunu sordu. “Arkada, geliyor” cevabını aldı. İki dakika sonra diğer otobüs düştü
pusuya. Yani bizi bekliyorlardı.

Doğulu - Batılı Diye Ayırdılar…
Geceyarısına kadar teröristlerle yürüdük. Mola verildiğinde niçin kaçırdıklarını, amaçlarını sorduk. “TC ateşkes ilan edince, iki gün içinde sizi
serbest bırakacağız” dediler. Saat 01.00 sularıydı. Sakık’ın talimatıyla tek sıra olduk. Şemdin Sakık nereli olduğumuzu sorup, Doğulu - Batılı diye bizi iki
gruba ayırdı. Sakık, doğulu olmayan benim de içinde olduğum 34 kişinin eğitim kampına götürülmesini söyledi. Dağda koşar adım yürümeye başladık. Bize eşlik
eden teröristler sürekli değişiyordu.

Toplam 300 kişiydiler.
Bir köye gittik.

Kapısını çaldıkları evlerden başka teröristler çıkıp gruba katıldı. Kimi terörist evlere gidip istirahat etti. Bir ahıra soktular bizi öldürmek için.
Sonra vazgeçtiler. Tekrar yürümeye başladık. Sabahı göremeyeceğimi düşünüyordum. Yıldızlara son kez bakıp annemi, babamı, köyümü düşündüm.
Bir ırmaktan geçerken su içtik. Dağ yoluna çıktık. Davranışları sertleşti. Durdurdular. Saat 03.00 sıralarıydı. Yolun kenarına dizilmemizi istediler.
Kolkola girip sıklaşmamızı istediler. Yanımdaki arkadaşıma “Devrem bizi vuracaklar” dedim.

Devremi Ölü Görünce Bayıldım…
Sinirden titriyordum. Kalaşnikof, Bixi ve Kanvasların emniyetlerini açtılar. Sonumuzun geldiğini anladım, kelimeyi şahadet getirip kendimi yere attım.
Taramaya başladılar. Dizime bir mermi isabet etti. Vurulanlar üzerime düşüyordu. Kafamı koruyordum. Hepimizin öldüğünden emin olmak için yüzlerce mermi
yağdırdılar. Gittiklerini, seslerin uzaklaşmasından anladım. Altı yedi arkadaşım sağdı henüz. Diğerleri paramparçaydı. Can çekişenler, hırıldayanlar, ağlayanlar,
inleyenler... Su istiyorlardı. “Anne, anne” diye bağırıyorlardı. Öldüğümü zannediyordum. Kendimi çimdikledim, ölmemişim. Devremi beyni parçalanmış görünce
bayılmışım.

Bizi yan yana dizip 1570 mermi sıktılar…
Ayılınca şehit arkadaşlarımı sırt üstü çevirdim. Dokunduğum her uzuv elimde kalıyordu. Beyin, ayak... Yardım aramak için yukarı doğru koşmaya çalıştım. Kan
kaybediyordum. Asfalta çıktım, bir kamyonla yakındaki Elmalı Karakolu’na gittim. Olanları anlattığımda dinleyen jandarmalar ağlamaya başladı. Helikopter, tanklar
geldi. Şehitleri aldık. Olay yerinde 1570 mermi kovanı bulundu. Yani silahsız erlerin her biri için 50 mermi kullanmışlardı...

Evet, bu sayıdan çok fazla güvenlik kuvvetimiz ve vatandaşımız ölmüştür. Ama silahsız katledilen 33 vatan evladı şehit edilen bütün insanlarımızın satır başı
olmalıdır ve kesinlikle unutulmamalıdır.14 yıl aradan sonra katledilen vatan evlatları için katledildikleri yere nihayet
bir anıt dikilmiştir.

Yolu Bingöl’e düşenlerin bu anıta uğramaları dileğiyle..

http://www.milliyet.com.tr/2007/07/01/guncel/resim/gun041.jpg


***

30 Aralık 2015 Çarşamba

İhanette Değişen tek şey İsimler!

 
İhanette değişen tek şey isimler!



İhanette değişen tek şey isimler!
 
Pirzade Bekir’in 1921’de İngilizlerle birlikte masaya koyduğu “Kürtlere otonomi”nin şartları, önceki gün Diyarbakır’da ilk ağızdan yine gündeme getirildi
 
2 açıklama da 14 madde
 
ABD Başkanlarından Woodrow Wilson’un 1918’de 14 ilkeyle kongreye sunduğu “Büyük Orta Doğu Projesi”nde yer alan, Pirzade Bekir’in talepleri ile vücut bulan “Bağımsız Kürdistan” oluşturmaya yönelik istekler, önceki gün toplanan DTK’da yine 14 maddeyle PKK-HDP tarafından açıklandı.
 
Sorun oldular
 
Dönemin ABD Deniz Kuvvetleri Yüksek Komiseri Tuğa. L. Bristol, hazırladığı bir raporu 1922’de Dışişleri’ne sundu. Raporda, Kürtlerin her zaman komşuları için sorun olduğu, zengin petrol yatakları nedeniyle İngiliz ve Fransızların onları Türklere karşı kullanabileceği yer aldı.
 
Özel yargı ve özel bütçe
 
Diyarbakır’da açıklanan Demokratik Toplum Kongresi’nin bildirisiyle, Pirzade koşulları 94 yıl sonra yine masaya konuldu.  Bildiride “merkezi yönetimin seçilmişleri görevden alma yetkisinin kaldırılması, yargı sisteminin özerk modele göre yeniden düzenlenmesi, yerel bütçe ve resmi yerel güvenlik” isteniyor.
 
İhanette değişen tek şey isimler!
 
Woodrow Wilson’un 1918’de ABD Kongresi’nde açıkladığı 14 maddelik ilkeler ve çizdiği harita ile ortaya atılan, Pirzade Bekir’in talepleri ile vücut bulan bağımsız Kürdistan oluşturmaya yönelik istekler bugün PKK, HDP ve DTK tarafından öne sürülüyor.
Türkiye’nin parçalanması için mücadele veren dış güçler tarih boyunca Kürt sorunu adı altında ülkemizin karıştırılması için elinden gelen herşeyi yaptı. Kurtuluş Savaşı sırasında fırsatı kaçırmak istemeyen İngiltere’nin organize ettiği sözde Kürt sorunu, Batı’nın dayatmalarıyla bir kez daha ‘talep açıklama’ noktasına getirildi, Türkiye’yi parçalamak veya zayıflatmak için her zaman her yolu deneyen Batı ile iş birliği yapan hainlerin adı değişse de oynanan oyun hiç değişmiyor. Kurtuluş Savaşı esnasında İngiltere’nin desteklediği Pirzade Bekir yönetiminde Kürtleri ayaklandırmaya çalışan güçler bugün aynı taleplerle PKK’yı kullanıyor. 1921 yılında Pirzade Bekir’in taleplerinin benzerleri geçtiğimiz gün Demokratik Toplum Kongresi (DTK) bildirgesi olarak ortaya sürüldü. Demokratik Toplum Kongresi’nin 14 maddelik bildirgesinden ‘özyönetim ilanlarına ve hendekler kazıp kentleri birer savaş alanına çeviren PKK’lı teröristlere açık destek’  çıktı. Bildirgede “Halk meclislerinin ilan ettiği özyönetim ilanlarını, halkımızın her alanda yürüttüğü haklı ve meşru direnişi sahipleniyoruz” denildi.
 
ABD Raporu
 
Başta İngiltere olmak üzere Avrupa ülkelerinin nasıl bir oyun tezgahladığı o dönem raporlara yansıdı. Dönemin ABD Deniz Kuvvetleri Yüksek Komiseri Tuğamiral Mark L. Bristol, hazırladığı bir raporu 20 Şubat 1922’de ABD Dışişleri Bakanlığı’na sundu. Raporda İngilizlerin desteklediği Pirzade Bekir’in nasıl bir hainlik içinde bulunduğu gözler önüne seriliyor. O raporda şöyle deniliyor: “Bakanlığın bilgisi için Askeri Ataşe tarafından Kürdistan’daki durumla ilgili hazırlanan raporu sunuyorum. Daha önceki yazılarımda belirttiğim gibi Kürt sorunu dikkati çekecek değerdedir. Normal koşullarda bile Kürtler daima komşuları için sorun olmuşlardır. Şimdi, Kürdistan’ın, ünlü petrol yatakları nedeniyle, yabancı entrikalar kuşkusuz başladığı için ciddi sonuçlar çıkabilir. İngilizler herhalde Kürdistan’ı denetim altına almak için Kürtleri Türklere karşı kullanmak isteyeceklerdir, Türkler de Kuzey Mezopotamya’yı ele geçirmek için aynı şeyi yapacaktır, Kürdistan’ı özel etki bölgesi sayan Fransızlar da Türk-İngiliz sürtüşmesinden çıkar sağlamakta bir an duraksamayacaklardır.
 
Fransız istihbaratı
 
Fransız Askeri İstihbaratı da, daha önce bir rapor hazırlamış ve bu konuda şu bilgileri vermiştir: “Dünya savası sırasında başlıca Kürt ailelerinden Bedirhan ailesinin başı Abdürrezak Bedirhan kendini Kürdistan Prensi tanıması koşuluyla Rusya’ya hizmetini ve 25 bin süvari vermeyi önermiştir. Çarın egemenliğini kabul etmeye hazır olduğunu bildirmiştir. Rusya, bu öneriyi çok tehlikeli olacağı gerekçesiyle reddetmiştir. Ara yerde İstanbul Hükümeti Kürtleri ayaklandırmaya çalıştığı için Bedirhan’ı ölüme mahkum etmiş, Bedirhan ise çabalarını sürdürmüş ve bu defa İngilizlere dönmüştür, ancak birdenbire ölmüştür. Versailles Anlaşması’ndan önceki yıllarda Paris’te yaşamakta olan zengin ve etkili Kürt Şerif Paşa, bu anlaşmaya bir Kürt devleti kurulmasını ilave ettirmeyi neredeyse başarmış, ancak Londra Konferansı bunu engellemiştir. İngilizler, Kürtlerin hoşnutsuzluğundan yararlanarak, karışıklık yaratmak, bir isyan çıkarmak üzere ajanlar göndermiştir.
 
Sırtından hançerledi
 
Daha sonra ayaklanmaların başladığını kaydeden Fransız raporu şöyle devam ediyor: “Bu ajanlar arasında Kürt Mustafa Paşa, Mulan Zade ve Hamit Paşa vardır. Başlangıçtaki ayaklanma güçlük çıkmadan bir Türk taburuyla bastırılmıştır. Haziran’daki başka bir ayaklanma daha güçlü olmuş ve bununla başa çıkmak için bir tümen kadar kuvvet gerekmiştir. Kazım Karabekir Paşa bütün yaz boyunca, Kürtlerin eylemleri, önlemlere rağmen ayaklanmaya katılanların sayısının artması karşısında kuşku içinde kalmıştır. Mardin bölgesindeki asilere Abdülhamit zamanında
4. Türk Kolordusu’nun komutanı olan Pirzade Bekir komutanlık yapmıştır.”
 
Pirzade otonomi istedi
 
Atatürk ve silah arkadaşları, emperyalizme karşı bağımsızlık savaş verirken, etrafına topladığı bölücü güruhuyla Türk milletini sırtından hançerleyen Pirzade Bekir, Haziran 1921 tarihi itibarıyla Kürt sorununun (!) çözümü için Ankara’dan şu taleplerde bulunmuştu: 1- Kemalist Hükümetin Kürt vilayetlerini içine alan otonom bir Kürt devletini tanıması,  2- Bu devletin sınırlarının Kürtler ve müttefikleri tarafından saptanması, 3- Türk memur ve jandarmalarının hemen geri çekilmesi,
4- Otonom Kürdistan’ın kurulmasında Türklerin ellerini uzak tutması, 5- Ankara Hükümeti tarafından toplanan savaş vergilerinin ve başka katkılarının Kürdistan’a geri verilmesi, 6- Türkiye’nin sınırları içinde yaşayan Kürtlere güvenlik tanınması ve askerde olan Kürtlerin hemen terhis edilmesi.
 
Otonomi “özyönetim” oldu
 
DTK bildirgesinde adeta Pirzade Bekir’in “otonomi” talepleri tekrar edildi. Bildirgenin ilk 3 maddesi şöyle: “1- Ülke genelinde kültürel, ekonomik, coğrafi yakınlıkları dikkate alınarak bir veya birkaç komşu şehri kapsayacak biçimde demokratik özerk bölgelerin oluşturulması. 2- Tüm bu özerk bölgelerin ve kentlerin demokratik esaslarla seçilmiş meclisler ve meclisler içinden seçilmiş özyönetim organları tarafından Türkiye’nin yeni demokratik Anayasasının temel prensipleri çerçevesinde yönetilmesi. Özerk bölgelerin halk iradesinin ayrıca TBMM ve merkezi yönetimde de demokratik esaslar temelinde temsil edilmesi. 3- Demokratik özerk bölgeler ve diğer idari birimlerde merkezi yönetimin seçilmişler üzerindeki her türlü vesayetine son verilmesi, seçilmişleri görevden alma yetkisinin kaldırılması. Merkezi yönetim organlarının, yeni demokratik anayasa ilkelerine uyulması doğrultusundaki denetimleri dışında bölgesel ve yerel yönetimler üzerindeki her türlü vesayetinin son bulması.
 
Wilson ilkeleri
 
 Projeye göre; Türkiye eyaletlere bölünerek “Özerk Kürdistan Bölgesi” oluşturulacak. Bunun ilk işareti ABD eski başkanlarından Woodrow Wilson’un 1918’de ABD Kongresi’nde açıkladığı 14 maddelik “Wilson İlkeleri”nde verildi ve haritası oluşturuldu. 46 yıl önce ABD, İsrail ve İngiltere tarafından kullanılan Mesud Barzani’nin babası Molla Mustafa Barzani, “İstiklal davamızı bir gün muhakkak kazanacağız. Kürdistan haritasını dünya milletlerine kabul ettireceğiz. Irak’tan sonra ikinci mücadele cephemiz Türkiye olacaktır. Fakat bu mücadele için zaman çok erken” ifadelerini kullanmıştı.
 
Salim Yavaşoğlu 
 
 
 
..

28 Aralık 2015 Pazartesi

Eski MİT Müsteşar Yardımcısı CEVAT ÖNEŞ: Çatışmalar Yükselir




Eski MİT Müsteşar Yardımcısı CEVAT ÖNEŞ: Çatışmalar yükselir

 
 
Eski MİT Müsteşar Yardımcısı Cevat Öneş, Diyarbakır’daki DTK Kongresi’nde tartışılan özyönetim açıklamaları ve Başbakan Davutoğlu ile HDP görüşmesinin iptal edilmesi oluşan yeni krizi Cumhuriyet’e değerlendirdi.
 
Alican Uludağ 
             
26 Aralık 2015 Cumartesi
[Haber görseli]


Hükümetin HDP’yle önceden belirlenen görüşmesinin yapılmayacağını açıklamasının sonuçları bakımından düşündürücü olduğunu söyleyen Öneş, ortada sadece hendekler ve bir terör meselesi olmadığını anlattı. Öneş, “Gerek hükümet kanadının gerekse Kürt siyasetinin Meclis’te temsil edilen kanadının tutumları ihtiyaç duyulan siyasi çözüm için bir umut da vaat etmiyor” diye konuştu.
 
“Siyaset devre dışı kalırsa, sonuçları ne olur” sorusuna yanıt veren Öneş, şu görüşleri kaydetti: “Malesef siyasetin devre dışı kaldığı bir süreçte silahlı çatışmaların yükseleceği ve Ortadoğu’daki gelişmelerle birlikte bu gelişmelerin siyaseten hangi yönde evrileceği konusunda ciddi kaygılar duymamız gerekiyor. Ortadoğu’daki yeniden şekillendirme çalışmaları bu konuda Kürt siyasetini ayrıştırıcı şekilde araçsallaştırararak çeşitli istikametlere sevk edebilir.”
“Yani Kürtlerin bölünmesini mi kastediyorsunuz” sorusu üzerine Öneş, “Evet. Topluma rağmen çözümsüz siyasetler böyle bir süreci, ayrışmayı ortaya çıkarabilir, başlatabilir. Böylesine bir ayrışma elverişsiz sosyal politik-psikolojik gelişmeler içerisinde yeni riskleri karşımıza çıkarabilir” dedi.

'PARLAMENTO VE TOPLUM TARTIŞMALI'

“Özyönetim, parlamento bünyesinde tartışılarak toplumsal katmanlarda tartışılarak toplumsal uzlaşma ile demokratik bir anayasa içerisinde düşünebilecek bir meseledir” diyen Öneş, böylesine tartışmaların silahın gücüyle dayatmasıyla olmasının mümkün olmadığını vurguladı. Önce ateşkesin sağlanması gerektiğine işaret eden Öneş, iktidarla HDP arasındaki bu sıcak çatışmanın artmasının çözümü zorlaştıran bir mesele olduğunu vurgularken, CHP’ye de “Bu gelişmeler karşısında daha somut adımlarla daha çözümleyici adımlarla daha güçlü şekilde devreye girme ihtiyacı var. Siyasi tansiyonun düşürülmesi gerekir” çağrısını yaptı.

http://www.cumhuriyet.com.tr/haber/turkiye/454522/Eski_MiT_Mustesar_Yardimcisi_Ones__Catismalar_yukselir.html#

..


 

PKK TERÖRÜ 2005 – 2015 BÖLÜCÜ KÜRTÇÜLÜK AYAKLANMASI...


 
PKK TERÖRÜ  2005 – 2015  BÖLÜCÜ  KÜRTÇÜLÜK AYAKLANMASI...
 
 

*** Cemil Bayık: İç Savaş Ağırlaşacak




Cumhuriyet
28 Aralık 2015



Cemil Bayık: İç savaş ağırlaşacak


“Silahlı mücadeleye son vermek için hiçbir neden yok” diyen KCK Yürütme Konseyi Eş Genel Başkanı Cemil Bayık, “Gelecek aylarda iç savaş Türkiye’de ağırlaşacak. Türkiye’deki Kürt kentlerine ek savaşçılar gönderme hakkını saklı tutuyoruz, zira bizim görevimiz halkımızı korumaktır” diye konuştu.
KCK Yürütme Konseyi Eş Genel Başkanı Cemil Bayık, Le Monde Gazetesine açıklamalarda bulundu. “Teslim olmayacağız. Direneceğiz. Biz mevcut durumda, tüm olanaklarımızla ve elimizdeki tüm kaynaklarla varoluş mücadelesi veriyoruz” diyen Bayık, “Yakında Türkiye’nin içinden ve dışından gelen başka örgütlerle birlikte yakında bir devrimci direniş cephesinin kuruluşunu ilan etmeyi öngörüyoruz. Adını veremeyeceğim bu örgütler, Erdoğan rejimine karşı bizimle aynı mücadeleyi paylaşıyorlar ve bizimle birlikte mücadele edecekler” ifadelerini kullandı.

“Yakında Türkiye’deki Kürt kentlerine ek savaşçılar gönderme hakkını saklı tutuyoruz, zira bizim görevimiz halkımızı korumak” şeklinde konuşan Bayık, şöyle konuştu:

Ne olursa olsun, bu karar bize aittir. Alanda biz varız ve pratik anlamda yaşananları biz görüyoruz. Mevcut durumda silahlı mücadeleye son vermek için hiçbir neden yok. Aksine gelecek aylarda iç savaş Türkiye’de ağırlaşacak.  Bur durum herkesin kendi çıkarlarını sürdürdüğü ve hiç kimsenin bölgeden dışlanamayacağı bölgesel bir savaş ortamında yaşanıyor. Türkiye, İran ve Suriye’deki gelişmeler tek ve aynı çatışmadan çıkıyor. Ortadoğu bu savaş sonucunda yeni bir çağa girecek. Kürdistan Ortadoğu’nun merkezinde, Türkiye, Suriye, Irak ve İran’ın arasındadır.  Bu nedenle biz mevcut bölgesel savaşın kalbinin Kürdistan olduğunu ve bu savaşın yeni bir duruma dönüşene kadar yoğunlaşacağını düşünüyoruz.
Ortadoğu’da varlık gösteren tüm güçlerle taktik ilişkilerimizin olması ve herhangi bir tarafı tutmadan kendi çizgimizi muhafaza etmemiz gerekiyor. Soğuk Savaş bitti, birbirine karşıt gibi görünen güçlerle çıkarlarımız buluşabilir.


http://www.cumhuriyet.com.tr/haber/turkiye/454968/Cemil_Bayik__ic_savas_agirlasacak.html

..

2 Ocak 2015 Cuma

O HEP YAŞAYACAK,



O  HEP  YAŞAYACAK,



Yekta Güngör Özden















Yekta Güngör Özden
O hep yaşayacak

Erkin Yurdakul ayrılığı seçti. Zamansızdır her ölüm. Doğanın alıp götaürmesi ayrı, yapacak bir şey olmuyor. Ama kendisi sonsuzluğu yeğleyenler için yoğun düşüncelerde boğar gibi oluyor insanı. Bir uyarı mıdır, bir çağrı mıdır, bir tepki midir, bir kurtuluş mudur? Niçin ve neden, olur mu, olacak şey mi? diye kendi kendinizi sorguluyor, başkalarını eleştiriyor, ölüme isyan ediyorsunuz. Kabullenmek, katlanmak istemiyorsunuz. Değişik durumlarda kimleri sonsuza uğurladık, yine de alışamadık bu tür dönüşsüz ayrılıklara. Erkin Yurdakul’un bizleri bırakıp gitmesini hiçbir haklı nedene bağlamıyoruz. Ama o söyleyebilse, kimbilir neler anlatacaktı. Kırgınlıkları, düş kırıklıklarını, haksız ve ölçüsüz işlemleri, sorunları, çözümsüzlükleri, neler neler. Kimler onun düşünce ve duygu ağırlığına neden oldu? Sıralansa o kadar çok sorumlu saptanır ki. Aslında toplumdaki bir aykırılığın, bir olumsuzluğun birden çok sorumlusu vardır. Gerçekte herkes sorumludur. Erkin kendi kendine kıymadı. Ona toplum kıydı, bunu demek istiyorum. Giderek artan olumsuzluklar, birbirine eklenen kötülükler, bozukluklar onun genç ruhunda yangın yarattı. Başka bir açıklaması güç bu olayın. Psikiyatristler, yakınları, arkadaşları çeşitli olasılıklar üzerinde durabilirler. Hepsinin özeti, hepsinin sonucu hepimizin ortak sorumluluğudur. Yaptıklarımız, yapmadıklarımız. İyisiyle, kötüsüymle. Erkin’i sonsuza uğurladıktan sonra insanlıklarını, terbiyelerini yitirmiş kimileri neler söyleyip yazdılar. Çalışkan, özverili, yürekli, duyarlı, yurtsever ve Atatürkçü bir gencin yitirilmesinin acısı ve ağırlığı herkesin yüreğine oturmak gerekirken kimileri sevindi sanki. Böylesine bağımlılık, böylesine karşıtlık ve böylesine katılık uygar bir kişilik belirtisi değildir. Toplum çarkının bir dişi kırılınca öbürleri de etkisizleşir. Medyanın büyük bir kesiminin terör aygıtı gibi çalıştığı, bağımsızlığın, ulusallığın, onurun sayğınlığının, tüm değerlerin gözardı edilip yalanın, tersbiyesizliğin, uyduluğun, uşaklığın, satılmışlığın, sapkınlığın ve alçaklığın sergilendiği günümüzde Erkin Yurdakul gibi gençlerin çoğalmasını isteyecek yerde azalmasını gülümseyerek karşılayanların düzeysizliği daha ağır ve acı geliyor.
Erkin’i iki ya da üç kez gördüm. Bir kez ya konuştum ya el sıkıştım. Arkadaşlarının içinde güleryüzlü duruşuyla belleğimde kalmış. Temiz, çalışkan Atatürkçülüğü sözde bırakmayıp geleceklerini gözardı edercesine özverilerle yaşama geçiren gençleri desteklemek benim için kaçınılmaz bir görevdi. Hiçbir ayrıntı konuşması yapmadan, hiçbir koşul öne sürmeden, tümüyle özgür biçimde istediğimi yazabileceğimi söylediler. Benden yazı isteyenlerin yazılarımın arkasını dosyalarında unuttuklarını söyleyip yayınlamamalarını, yazılarımın başlığını ve kimi söylediklerimi değiştirmeleri, sonundaki bir buçuk sayfalık vurgulama bölümünü kesmeleri birlikteliğimizi engellediği için gençlerin dürüstlüğünü yeğleyip koşullarım elverdikçe yazı veriyorum. Neler yakıştırmadılar, neler söylemediler ki. Öyle çirkin olaylar uydurdular ki ülkemi sevmesem heryerden çekilir, herşeye kapımı kapar izleyici olmayı yeğlerdim. Gençlerin çalışma gücünü kıracak her yola başvuruluyor. Oysa onlar bizim geleceğimiz. Yanlışlıkları varsa uyaracak, örnek davranışlarla onlara uygun olanı gösterecek, bizi geçmelerine çalışarak yükümlülüğümüzü yerine getireceğiz. Onları susturmak, güçlerini kırmak, geleceklerini karartmak kıyıma girişircesine saldırmak gerçekte kendimize düşmanlıktan başka bir şey değildir. Kendi yanlışları ve yanılgılarında direnenler onları araç gibi kullanarak ayrılmalarını, karşıtlıklarını körükleyerek ülkeye kötülük etmektedirler. Gençleri kazanarak gücümüzü artırmak en yararlı yöntemdir. Kızlarımızı sıkmabaştan, kadınlarımızı çarşaftan, erkeklerimizi sarık ve cübbeden, kötü sakaldan kurtaramadıkça cemaat-ümmet yerine ulusal yapıyı benimsetemedikçe, tarikat üyeliği yerine yurttaşlığı getirmedikçe, aklı inancın önüne geçirmedikçe neye yarar Atatürkçü kuruluşlar? Birbirleriyle konuşup birbirlerini alkışlamak neyi kurtarır? Erkin Yurdakul ve arkadaşlarının özverili çabaları kaç kişide, kaç kuruluşta var? İl il, ilçe ilçe, ev ev dolaşarak yayınlarını dağıtan, tam bağımsızlık, ulusallık, çağdaşlık için çırpınan gençleri nasıl sevmez, nasıl desteklemezsiniz? Siyasete egemen magazin medyasının sergilediği görüntüler ortada. Erkin de eğlenmeyi seçebilirdi. Aile desteğiyle gece gündüz dolaşabilirdi. ABD kendi çıkarı için Irak’ı işgal etmiş, kürtleri kullanarak Türkiye’ye gözdağı veriyormuş, AB Yunan-Rum yandaşlarıyla anlaşmalara aykırı biçimde Güney Kıbrıs’ı üyeliğe alıyor, Fogg çocuklarıyla birlikte Türkiye’yi dışlıyor, yeni ödünlerle zayıf düşürmeye çalışıyor, sözde dostlar, sözde Ermeni soykırım tasarılarıyla amaçlarını açıklıyor, siyasal iktidar bunlara koşut gidişiyle Cumhuriyet’in temel niteliklerini yıkmaya uğraşıyor, bunlara boşverip keyfine bakabilirdi. Kıbrıs satılıyor, Türkiye kiraya veriliyor, Atatürk ve Silahlı Kuvvetler karalanıyormuş, yurtsever olmasaydı, insan olmasaydı Erkin’i ilgilendirmezdi. Ama yurttaşlık duyarlılığı, gençlik coşkusu onu sorumlu kıldığı için görev üstlendi. Gençliğin temiz ve özgür sesini tüm gücüyle duyurmak için çıkarılan gazetenin yönetimini üstlendi. Bu oldukça güç iş, herhalde ona çok şeyler öğretti. Medyada kimlerin ne için neler yaptığını, dünkü Irak şahinlerinin bugün nasıl iktidar goygoyculuğunda yarışa giriştiklerini, tam bağımsızlıkçı, barışseverlerin haklı çıkması üzerine şimdi onların olmadık nedenlerle nasıl karalamaya uğraştıklarını gördü. Bir kaç gazetede bir iki yazar dışında olumlu hiç bir belirti bulamamanın ağırlığını taşıdı. Bunlara yürek güç dayanır.
Yıllardır (elli yıla yaklaşıyor) Atatürk İlkeleri, özellikle laiklik konusunda bildiğim doğruları vurgulayarak uyarılarda bulunuyor, Allah’a, peygambere, dinlere, dinsel görevlere, tapınma yerlerine, kutsal kitaplara inançlara hiç bir olumsuz söz söylemeden öneri, dilek ve eleştirilerimi açıklıyorum. Kınamam inanç sömürüsü, bilgi karşıtlarınadır. İnsan hak ve özgürlüklerini, çoğulcu, katılımcı, kurallar ve kurumlar düzeni olan demokrasiyi, hukukun üstünlüğünü savunuyorum. Aşiret, cemaat, tarikat yapısına, özetle feodaliteye, diktaya her türlü sömürüye, teröre, mezhepçiliğe ve ayrımcılığa karşı olduğumu da belirtiyorum. Bu bağlamda kürtçülüğü tüm sakıncalarıyla büyük tehlikelerden biri sayıyorum. Bu tutumumun bana verdiği, vereceği zararları da biliyorum. Ama kimler ne yalanlarla, ne iftiralarla saldırıyor bilemezsiniz. Karşı olduğum davranışlar ve akımlarla birlikte gösterenler mi yok? Piskopatlığın kesin belirtilerini ortaya koyarak başkalarının sözlerini bana bağlayanlar mı yok? Benim özür dileyip bağışlanmamı, hor görülmemi isteyerek örnek olarak aktardığım başkalarının çirkin sözlerini benim söylediğimi ileri süren aymazlar, sapkınlar türedi. Atatürk’ün annesi ve kendisi için ortalıkta dolaştırılan uydurma Selanik Asliye Hukuk Mahkemesi kararını yayanlar için Atatürk’ü özetle tanımlayıp değerini belirttikten sonra “böyle büyük bir insana karşı bunları yapanların ya sütü, ya kanı, ya mayası bozuktur” sözümü “halkına küfreden adam” diye sunan yazar çıktı. Üstelik patronu bana katılarak “evet bozuktur” diyen bir gazetenin laiklik karşıtı tetikçisi, neler neler. Bu örnekler Atatürkçü aydınların karşılaştığı olumsuzlukları ilgililerin düşünmesi için verdim. Kişisel ve kurumsal bağlamda söylenecek o kadar çok şey var ki yazılara sığmaz.
Erkin ne düşündü de aramızdan ayrıldı kestirmek güç. Ama bu yazımda geçen kimi olumsuzlukların onu etkilediği bir gerçek. Düşünmesi, kendini sorgulaması, utanması gerekenler olacaktır. Böyle mi olmalıydı? Tanrı onu ışıklar içinde yatırsın. Arkadaşları yollarında yılmadan aşamalar kazandıkça onun ruhu gönenecektir.

..

BiR DAHA ASLA GERCEKLESMEYECEK FOTOGRAF KARESİ





BiR DAHA ASLA GERCEKLESMEYECEK FOTOGRAF KARESİ



MAZiYE BAK BiR DAHA ASLA GERCEKLESMEYECEK FOTOGRAF KARESi 
Recep Tayyip Erdogan-Fethullah Gülen-Hakan Sükür 


SÖYLENECEK ÇOK ŞEY VAR BUGÜN



Mesela; kim bilebilirdiki O sakirtin yaninda sahte mütevazi görünümüyle “Cöreklenmis” oturan sahidin gün gelecek Türkiye’yi milyarlarca dolar zarara sokacagini, tüm uluslararasi-devletlerarasi siyasi operasyonlarin piyonu olacagini, bir CEO edasiyla yönettigi ucu-bucagi gözükmeyen cemaat servetinin yaninda uluslararasi kara para aklama operasyonlarinda bile ortaya cikacagini, devletin en gizli bilgilerini yabanci devletlere satacagini, kendi cemaati adina koskoca ülkesini atese atmaktan cekinmeyecek kadar gözü dönmüs ihtiras sahibi olacagini.
Kim bilebilirdi ki !



..

Oktay Vural Hakkında Şok İddialar



Oktay Vural Hakkında Şok İddialar 




OKUYUN ve UYANIN ARTIK, KENDİNİZE GELİN

Oktay Vural Hakkında Şok İddialar
OKUYUN ve UYANIN ARTIK, 

 
KENDİNİZE GELİN EY MHP’ye gönül vermiş kardeşlerim!


Size rahatlıkla ifade edeyim ki, bu güruhun soyu ve sopunun tam olarak nereden olduğu belli değildir. Oktay Vural aslen Tillo’lu ve Diyarbakır doğumlu olarak gözükmektedir. Peki, ya anne babası nereden gelmiştir Anadolu’ya..?


Yunanistan’ın Yanya(Yunanca ismi: Ioannina) dan mı gelmiştir..? Sorun bakalım kendisine.. İsmini ve soyadını sonradan mı değiştirmiştir.? Bu yorumumuzdan TUSİAD Yönetim Kurulu Üyesi Volkan Vural zannederim Oldukça rahatsız olacaktır. Ama, gerçek bu.. MHP’li Oktay Vural’ın kardeşi yada amcaoğlu olan Volkan Vural emekli büyükelçi olup, Aydın Doğan’ın Başdanışmanı ve çok yakın arkadaşıdır. Devlet Bahçeli’nin ortağı olduğu hükümette uyum yasalarını ve eşkiyabaşı Öcalan’ın idam edilmemesi yönünde uyum yasalarını ve hazırlanan kararları Sayın Bahçeli’ye dikte ettiren ve imzalatan adamdır bu Volkan Vural.. TÜRkiyede AB Genel Sekreterliğini ilk kuran ve kurumsallaştıran adamdır.. Alttaki linkte bulunan röportaj niteliğindeki yazıda “öcalan’ın idam edilmeyeceği yönünde söz verdiklerini” ısrarla vurgulayan Bahçeli’ye bu sözleri söyleten adamdır Volkan Vural… 


BİR ALINTI
AB zirvesinin Zabıtları Açıklansın
Ertuğrul ÖZKÖK


Başbakan Yardımcısı Devlet Bahçeli dün Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer'e çağrı yaparak Çankaya'da düzenlenen AB zirvesinin zabıtlarının açıklanmasını istedi.ÇİN Halk Cumhuriyeti'ndeki çıkışından sonra Başbakan Yardımcısı Devlet Bahçeli ile ilk defa konuşuyorum.

Başbakanlık'taki bürosunda her şey aynı...

Her zaman yanında olan iki kişi orada.

Biri Özel Kalem Müdürü 
Arif Fırtına.Öteki dış politikadan sorumlu başdanışmanı Büyükelçi Deniz Bölükbaşı.Bu iki kişi Bahçeli'nin ‘‘arka odasını’’ oluşturuyor.

Yanına girmeyi beklerken, bir il başkanı arıyor ve Bahçeli'den randevu istiyor.

Arif Fırtına her zaman olduğu gibi Bahçeli'nin partililerle görüşmeleri Başbakanlık'ta değil, parti binasında yaptığını söyleyerek, orayı aramalarını istiyor.

Başbakan Yardımcısı Bahçeli'yle yarım saate yakın konuşuyoruz. Tabii ana konu, Avrupa Birliği'ne üyelik için gerekenlerin yapılması.
İÇERİDE NE DEDİ DIŞARIDA NE DEDİCumhurbaşkanı'nın başkanlığında yapılan zirveden çıkan görüntü üzerinde konuşuyoruz.

Bahçeli şu ilginç öneriyi ortaya atıyor:
‘‘Cumhurbaşkanı, Çankaya zirvesinin zabıtlarını yayınlamalı. Özellikle de ikinci bölümde yapılan konuşmaları yayınlarsa, kim içeride ne demiş, sonra dışarı çıkınca nasıl şartlar öne sürmüş görülür.’’Kastettiği kişinin özellikle AKP Genel Başkanı Tayip Erdoğan olduğu belli.TESLİMİYETÇİ DEMEK YANLIŞ

Bahçeli 
ülkede beliren sert kutuplaşmadan rahatsız. Bunu şöyle izah ediyor:

‘‘Bazı çevreler Avrupa Birliği'ni destekleyen kişilere, ‘Teslimiyetçi' 
diyor. Bu yanlış. Ama ötekiler de itirazı olan kişileri hemen AB karşıtı olarak damgalıyor. Bu da yanlış. Oysa bu iki suçlama dışında çok geniş bir alan var. Biz işte oradayız.’’Bu pozisyon nedir?

Bahçeli bunu çok net bir şekilde anlatıyor. Önce Avrupa Birliği’ne bildirilen siyasi kriterleri metinden okuyor. Metnin 2.1.8 No'lu bölümü aynen şöyle:
‘‘Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'na göre kesinleşmiş idam cezalarının yerine getirilmesi kararı münhasıran TBMM'nin yetkisindedir. Hükümet, TBMM'nin 1984 yılından bu yana yaşama hakkının özüne dokunulmaması yönünde benimsediği uygulamaya saygılıdır.

Türk ceza hukukundan ölüm cezasının kaldırılması hususu, şekil ve kapsamı itibariyle TBMM tarafından orta vadede ele alınacaktır.’’

İNGİLİZ ELÇİ BANA NELER DEDİ

Bahçeli 
iki noktanın altını özenle çiziyor:
‘‘Bir, bizim ölüm cezalarının uygulanmayacağı yolunda bir moratoryum ilan ettik. Buna sadığız. İki, idam cezasının kaldırılmasını orta vadeli bir karar olarak ilan ettik. Buna sadığız.’’

Bahçeli'
nin gerçek pozisyonu ne? Öcalan'ın asılmasını mı istiyor? AB'ye karşı mı?
‘‘Geçen hafta bana İngiltere'nin yeni büyükelçisi geldi. Türkçe de biliyormuş. Ama yanlış anlama olmasın diye Dışişleri'nin yetkilileri de vardı. Bana açıkça, sizden idam cezasını hemen kaldırmanızı kim istiyor, diye sordu. Kendileri Kuzey İrlanda ile ilgili olarak şu politikayı izlemişler. Terör tamamen sona ermeden hiçbir şeyi konuşmayız.’’

Bahçeli 
kendi pozisyonunu, bir şemayla büyükelçiye anlatmış. O da elindeki deftere not almış.

Bahçeli önündeki bir dosyayı açıp bana gösteriyor. Bu dosyada, AB üyesi ülkelerin idam cezasının kaldırılması yolundaki 6 Numaralı protokolü, tam üyelikten ne kadar yıl sonra imzaladıklarını gösteren bir liste var.
BİZ YAPAR ONLAR TARİH VERMEZSEÖyleyse sorun ne?

MHP Genel Başkanı bunu şöyle izah ediyor:
‘‘Biz şu soruyu soruyoruz: İdam cezasını kaldırdık. Kürtçe ile ilgili kararları aldık. Peki bütün bunlara rağmen bize tarih verilmezse ne olacak? Bu arada terör örgütü siyasallaşma yolunda epey mesafe alırsa bunun hesabını kim verecek?’’Haksız değil. Çünkü bu konuda kimse çıkıp teminat veremez.İŞTE BİZİM ÇÖZÜM ÖNERİMİZÖyleyse AB'ye giriş meselesi nasıl çözülecek? MHP bu konuda ne öneriyor? Önerisi şu:‘‘Bize bir tarih verilsin. Ondan sonra görüşmeler için 7-8 yıl var. Görüşmeler yürürken biz de üzerimize düşenleri tam olarak yaparız.’’Ya Öcalan'ın dosyasının Meclis'e getirilmesi meselesi?‘‘Biz şunu göstermek istiyoruz: Terörist başının bir ayrıcalığı yoktur. O nedenle iki isteğimiz var. Biri dosyanın Meclis'e getirilmesi, öteki de F tipi cezaevine nakli.’’

‘GETİRİN ŞUNU ASALIM’ DENİRSE
Peki Meclis'e geldiği takdirde, bazı milletvekilleri, biraz da seçim ortamının etkisiyle, ‘‘Getirin şu dosyayı Meclis'te oylayalım’’derse ne olacak?

Bahçeli'nin cevabı şu:
‘‘İdam cezaları uygulanmayacak diyen o moratoryumu kim imzaladı? Altında bizim imzalarımız yok mu? Elbette imzamıza sadık kalacağız.’’Kafamdaki son soruyu soruyorum.‘‘Ya yıl sonunda AB bize tarih vermezse ne olur? Bunun sorumluluğu MHP'nin üstüne yıkılmaz mı?’’

‘‘Siyaset risk alma sanatıdır. İnandığınız bir konuda elbette risk alacaksınız.’’
Bunun arkasından şu sitemi yapıyor:
‘‘Bize hep sadece devlet adamı gibi davranın, hiç parti başkanı gibi davranmayın deniyor. Siyasette hep aynı kişiye aynı yükümlülük verilir mi? Başkaları AB konusunu kendi partisi açısından kullanacak, biz ise partimizin verdiği sözleri hiç düşünmeden hep partiler üstü siyasetçi olarak davranmaya mecbur bırakılacağız. Böyle bir siyaset var mı?’’Haksız mı?..


Erdoğan'ın atağına karşı telefon zirvesi


AKP Genel Başkanı Tayyip Erdoğan dün sürpriz bir çıkış yaparak, AB için gerekli idam cezası konusunda koyduğu Anayasa şartını kaldırıyor ve ‘‘Getirin bunu kanun olarak geçirelim’’ diyor. Tabii bu atak, hesapları bozuyor.

Tayyip Erdoğan'ın bu atağı Ankara'da duyulur duyulmaz hükümet kanadında karşı atak başlıyor. Başbakan Yardımcısı Hüsamettin Özkan, anında öteki iki başbakan yardımcısını telefonla arıyor. ANAP Genel Başkanı Mesut Yılmaz Brüksel'de. Özkan onu oradan arayıp şu değerlendirmeyi yapıyor: ‘‘Bana göre bu hükümeti yıkmak için bir taktik. O nedenle biz buna evet demeyelim, Meclis'i tatile sokalım.’’ Yılmaz'ın onayını aldıktan sonra bu defa Bahçeli'yi arıyor ve onun da onayını alıyor.

Sonuç:

‘‘Tayyip Erdoğan'ın girişimine evet denmeyecek ve Meclis tatile girecek.’’


Maçtan yetişirlerse 2. AB zirvesi geliyor


ÖNÜMÜZDEKİ perşembe günü Ankara'da Avrupa Birliği konusunda ikinci liderler zirvesi yapılıyor.

Ama bu defaki resmi nitelik taşımıyor.

Türkiye Ekonomik ve Sosyal Etüdler Vakfı, Sheraton Oteli'nde yaptırdığı son araştırmayı açıklayacak.

Araştırmanın konusu ‘‘Türk halkının AB üyeliğine bakışı’’ olacak.

Araştırmayı Boğaziçi Üniversitesi'nden bir ekip gerçekleştirdi. Ekipte Ali Çarkoğlu, Refik Erzan, Kemal Kirişçi ve Hakan Yılmazvar.

Bu araştırma için 17 ilde 3060 kişiyle yüz yüze görüşmeler yapıldı.

Bana göre araştırmanın en ilginç sorusu şuydu: 
‘‘AB üyeliğinin gündelik hayatınızda ne gibi bir değişiklik yapacağını umuyorsunuz?’’Araştırmanın genel kapsamını öğrendim. Gerçekten önemli bazı ipuçları vereceğine inanıyorum.

Gelelim bunun zirveyle ilgili kısmına. Bu araştırmanın açıklandığı toplantıya, siyasi partilerin liderleri de davet edildi.

Bugüne kadar ANAP Genel Başkanı Mesut Yılmaz, AKP Genel Başkanı Tayyip Erdoğan, SP Genel Başkanı Recai Kutan ve DTP Genel Başkanı Mehmet Ali Bayar katılacağını bildirmiş.

Dikkat edilirse, bu kişiler Çankaya zirvesinde, ‘‘İdam ve Kürtçe konusuna evet diyen’’ partilerin başkanları. Bayar o zirveye katılmamıştı ama onun da buna evet dediği biliniyor.

DYP Genel Başkanı Çiller ile MHP Genel Başkanı Bahçeli ise katılmıyor.

Ancak benim gördüğüm kadarıyla bir sıkıntı var.

Bu toplantı Türkiye-Brezilya maçının 2 gün sonrasına rastlıyor.

Dün Ankara'da aldığım havaya bakılırsa Yılmaz ve Erdoğan maçı izlemeye gidecekler.

Bu durumda ertesi günü bu toplantıya yetişmeleri güç.
Keşke yetişebilseler.


http://arama.hurriyet.com.tr/arsivnews.aspx?id=80615… 

Dikkatinizi çekerim, Ertuğrul Özkök’ün bu yazısındaki Bahçeli’nin o müthiş açıklaması bugüne kadar “ Tekzip ” edilmemiştir.

Bütün bunlar bir tesadüf mü sanıyorsunuz..? Volkan Vural , Soros beslemesi TESEV’İn ateşli destekçilerindendir. Oktay Vural’da.. Değerli arkadaşlar, MHP’nin gediklisi Oktay Vural’ın “ Sub-Committee of NATO Parliamentary Assembly ”nin kıdemli üyesi olması bir tesadüf mü sanıyorsunuz..?

12 Eylül sonrası her birimiz dört bir yana savrulurken bu Oktay Vural’ın aynı yıllarda Özal’ın Başdanışmanlığına getirilmesi bir tesadüf mü sanıyorsunuz.. Ümit Özdağ’ın yıllar yılı Başkanlığını yaptığı ASAM’dan ayrıldıktan sonra bir dönem MHP milletvekili olan Gündüz Aktan’ın bir dönem TESEV’de başkanlık yaptığını biliyor musunuz..? 1998 yılında MHP iktidar ortağı olurken, Gündüz Aktan

TESEV’İN BAŞKANI İDİ.. 


Hani, şu CHP’nin yeni Genel Başkanı Kılıçdar’oğlu’nun da kurucu üyesi olduğu meşhur TESEV… Bütün bunlar bir tesadüf mü, sanıyorsunuz beyler.. Uyanın artık.. Peki, MHP Başkanlık Divanı üyelerinin maruz kaldığı o malum seks kasetlerinin akıbeti ne oldu..? Devlet Bahçeli hani, bu kaset organizasyonunu hazırlayanları deşifre edecekti, hani bunlardan hesap soracaktı…?


UNUTULDU DEĞİL Mİ..? 

Herkesin keyfi yerinde.. Hiç, merak edip endişelenmeyin arkadaşlar, MHP kontrol altında.. HERŞEY KONTROL ALTINDA, GÖREV TAMAMLANDI.. Siz, bakmayın onun ikide bir “okyanus ötesi” diyerek esip gürlediğine… Hikaye.. O, sadece arasıra böyle mesaj gönderiyor..


GÖREVİMİN BAŞINDAYIM ve EMRİNİZE AMADEYİM diyerek..

Bu arada, arkadaşlar, bu Ömit Özdağ’a da asla güvenmeyin.. Derin Devletin adamıdır, aynı senaryonun bir parçasıdır. Kaset operasyonuyla aslında MHP’nin başına getirilmek istenen kişi Oktay Vural değil, Ümit Özdağ’ dır..

 
..

SİZİN ÇOCUĞUNUZ OLSAYDI.,




SİZİN ÇOCUĞUNUZ OLSAYDI..,




Geçmişten bir anı * Erdoğan ailesi piknikte. Nereden nereye ???
***

14 Ocak 2014

Rifat Serdaroğlu


SİZİN ÇOCUĞUNUZ OLSAYDI

*Ahmet Burak Erdoğan;
Tarih; 11 Mayıs 1998. Recep Tayyip Erdoğan, İstanbul Belediye Başkanı.
Yer; İstanbul- Şişli İlçesi Abide-i Hürriyet Caddesindeki Yaya geçidi.
İnsanlar, karşıya geçmek için “Yaya geçidinde” beklemektedirler.
Yayalara “YEŞİL” ışık yanar, insanlar yürümeye başlar.

Tam o sırada, 04 Temmuz 1979 doğumlu Ahmet Burak Erdoğan’ın kullandığı 34 ABR 93 Plakalı Opel oto son sürat, yaya geçidinden geçmekte olan Türk Sanat Müziğinin Büyük Sanatçılarından Sevim Tanürek’e çarpar.Sevim Tanürek hastaneye kaldırılır. Belediye araçları derhal kaza yerini yıkayıp, fren izlerini yok ederler. Sevim Tanürek hastanede ecelle boğuşup can verirken, Ahmet Burak Erdoğan hemen babası tarafından İngiltere’ye “Dil Kursuna” gönderilir. Adli Tıp Kurumu İhtisas Dairesi Başkanı Eyüp Çakmak, otosuyla yayaya çarpan A. Burak Erdoğan’ı suçsuz, yeşil ışıkta yaya geçidinden geçmekte olan Rahmetli Sevim Tanürek’i 8/8 suçlu bulur!
Ahmet Burak Erdoğan kurtulur, onu kurtaran Eyüp Çakmak ise, Türkiye Deniz İşletmeleri Kurumuna Genel Müdür Muavini yapılır.Türkiye’nin gözü önünde gerçekleşen “Cinayet” benzeri “Ölümlü” bu olayda, suç işleyen çocuk bir dakika dahi gözaltına alınmamıştır.
-Bu kişi Ahmet Burak Erdoğan değil de, sizin çocuğunuz olsaydı neler olurdu?
*Ahmet Burak Erdoğan;
Yıl 2000. Yer Kasımpaşa Deniz Hastanesi- İstanbul.
Askerliğe uygun olmadığını iddia eden A. Burak Erdoğan, “Çürük Raporu” almak için müracaat eder. Yapılan kontrollerde “Testis Kanseri” teşhisiyle Erdoğan’a “Çürük Raporu” verilir ve Askerlik Hizmetinden muaf tutulur.2001 Yılında yani 1 yıl sonra Ahmet Burak Erdoğan evlenir, çocukları olur.
Şimdi Türkiye’nin en zengin kişileri arasında gösterilmektedir.
-Testis Kanseri diye askerlikten muaf tutulan fakat bir yıl sonra evlenip çoluk çocuğa karışan kişi, Ahmet Burak Erdoğan değil de, sizin çocuğunuz olsaydı neler olurdu?
*Necmettin Bilal Erdoğan;
17 Aralık 2013 tarihinde Cumhuriyet Savcısı “Yolsuzluk-Hırsızlık-Rüşvet” suçlarıyla ilgili operasyon için düğmeye bastı.Bakan çocukları, milyonlarca Dolar-Avro ile oynarken yakalandılar ve tutuklandılar. Banka Genel Müdürünün evinde ayakkabı kutularında milyonlarca Avro bulundu, tutuklandı.
Devletten ihale alan bazı iş adamlarının, Necmettin Bilal Erdoğan’ın kurduğu Vakfa, demetler halinde milyonlarca Dolar-Avro verdikleri teknik takiple belirlendi, belgelendi. Cumhuriyet Savcısının isteğiyle ilgili Mahkeme bu iş adamlarının malvarlıklarına el koydu.
Üniversite Rektörlerini, TSK’nın Orgenerallerini, Bilim Adamlarını, Gazetecileri sabaha karşı polis gücüyle gözaltına alan Cumhuriyet Savcısı, ifadesine başvurmak üzere Necmettin Bilal Erdoğan’a davetiye gönderdi.
N. Bilal Erdoğan Cumhuriyet Savcısının davetine gitmedi. Kendisini almaya giden polisler Başbakanlık Korumaları tarafından tekme-tokat dövülüp, kovalandılar. Baba Erdoğan oğlunun Savcı tarafından aranması karşısında çılgına döndü ve adeta “Yemişim senin gibi Savcıyı” dercesine, Cumhuriyet Savcısını tehdide varan sözlerle yerden yere vurdu, hakaret etti.
-Cumhuriyet Savcısının davet ettiği halde gitmeyen kişi Necmettin Bilal Erdoğan değil de, sizin çocuğunuz olsaydı neler olurdu?
*Binali’nin Bacanağı;
Binali Yıldırım, taa İstanbul Belediyesinden beri Tayyip Erdoğan’ın sağ kolu ve sırdaşıdır. Kendisi yeni dönemin gizli zenginlerindendir. Oğlu da çabuk zengin olan, gemi filosu sahibi bir gençtir.
Bacanağının, Binali’nin Bakanlık Memurlarıyla birlikte yaptıkları rüşvet-avanta pazarlığı ve demet halinde para aldıkları filmi gözlerimizle gördük. Bacanak para aldığı iş adamlarına “iş tamam” diyordu.
Bacanak önceden haber aldığı için, kaçtı. Dört gün yakalanamadı.Bu arada on dört kişi tutuklandı. Dört gün sonra teslim olan bacanak, dosyaya hâkim olan Mahkeme beklenmeden, nöbetçi mahkemeye çıkarıldı ve serbest bırakıldı.
-Filmini seyrettiğimiz kişi, AKP İzmir Büyükşehir Başkan Adayı ve Başbakan Erdoğan’ın sırdaşı Binali’nin bacanağı değil de, sizin akrabanız veya oğlunuz olsaydı, neler olurdu?
Ekmek-su aş bekleyebilir / Temele taş bekleyebilir,Devlete baş dahi bekleyebilir / Adalete mutlak uyulmalı ve bekletilmemelidir, demişti şair.
12 yıllık AKP İktidarında yapılan her türlü yıkım onarılabilir, maddi kayıplar zor da olsa yerine konabilir. Fakat Adalet ve Hukuk Devletinde yapılan yıkımların tamir edilmesi, Türk Milletinin çok uzun zamanını alacaktır.
“Bir Hilal Uğruna Ya Rab, Ne Güneşler Batıyor” deyişinden
“Bir Bilal Uğruna Ya Rab, Adalet Batıyor” noktasına geldik.
“Hem Müslüman, Hem Lâik Olunmaz” diyen Recep Tayyip Erdoğan’a;
“Hem Müslüman, Hem Hırsız Olunur mu?” desek ne yanıt verir dersiniz?
Vah Türkiye’m vah, kimlerin eline kalmışsın!
Bu olaylar benim çocuğumun başına gelseydi, benim çocuğumda aynen Burak-Bilal-Binali gibi korunur, pamuklara sarılır diyorsanız, hiç durmayın, koşa-koşa AKP’ ye oy vermeye gidin. Yok, benim oğlumu perişan ederler, gençliğini söndürürlerdi, diyorsanız işte size fırsat; AKP’ye ve Kürtçü-Bölücü partilere oy vermeyin, verdirmeyin…
Sağlık ve başarı dileklerimle

..