2 Ocak 2015 Cuma

O HEP YAŞAYACAK,



O  HEP  YAŞAYACAK,



Yekta Güngör Özden















Yekta Güngör Özden
O hep yaşayacak

Erkin Yurdakul ayrılığı seçti. Zamansızdır her ölüm. Doğanın alıp götaürmesi ayrı, yapacak bir şey olmuyor. Ama kendisi sonsuzluğu yeğleyenler için yoğun düşüncelerde boğar gibi oluyor insanı. Bir uyarı mıdır, bir çağrı mıdır, bir tepki midir, bir kurtuluş mudur? Niçin ve neden, olur mu, olacak şey mi? diye kendi kendinizi sorguluyor, başkalarını eleştiriyor, ölüme isyan ediyorsunuz. Kabullenmek, katlanmak istemiyorsunuz. Değişik durumlarda kimleri sonsuza uğurladık, yine de alışamadık bu tür dönüşsüz ayrılıklara. Erkin Yurdakul’un bizleri bırakıp gitmesini hiçbir haklı nedene bağlamıyoruz. Ama o söyleyebilse, kimbilir neler anlatacaktı. Kırgınlıkları, düş kırıklıklarını, haksız ve ölçüsüz işlemleri, sorunları, çözümsüzlükleri, neler neler. Kimler onun düşünce ve duygu ağırlığına neden oldu? Sıralansa o kadar çok sorumlu saptanır ki. Aslında toplumdaki bir aykırılığın, bir olumsuzluğun birden çok sorumlusu vardır. Gerçekte herkes sorumludur. Erkin kendi kendine kıymadı. Ona toplum kıydı, bunu demek istiyorum. Giderek artan olumsuzluklar, birbirine eklenen kötülükler, bozukluklar onun genç ruhunda yangın yarattı. Başka bir açıklaması güç bu olayın. Psikiyatristler, yakınları, arkadaşları çeşitli olasılıklar üzerinde durabilirler. Hepsinin özeti, hepsinin sonucu hepimizin ortak sorumluluğudur. Yaptıklarımız, yapmadıklarımız. İyisiyle, kötüsüymle. Erkin’i sonsuza uğurladıktan sonra insanlıklarını, terbiyelerini yitirmiş kimileri neler söyleyip yazdılar. Çalışkan, özverili, yürekli, duyarlı, yurtsever ve Atatürkçü bir gencin yitirilmesinin acısı ve ağırlığı herkesin yüreğine oturmak gerekirken kimileri sevindi sanki. Böylesine bağımlılık, böylesine karşıtlık ve böylesine katılık uygar bir kişilik belirtisi değildir. Toplum çarkının bir dişi kırılınca öbürleri de etkisizleşir. Medyanın büyük bir kesiminin terör aygıtı gibi çalıştığı, bağımsızlığın, ulusallığın, onurun sayğınlığının, tüm değerlerin gözardı edilip yalanın, tersbiyesizliğin, uyduluğun, uşaklığın, satılmışlığın, sapkınlığın ve alçaklığın sergilendiği günümüzde Erkin Yurdakul gibi gençlerin çoğalmasını isteyecek yerde azalmasını gülümseyerek karşılayanların düzeysizliği daha ağır ve acı geliyor.
Erkin’i iki ya da üç kez gördüm. Bir kez ya konuştum ya el sıkıştım. Arkadaşlarının içinde güleryüzlü duruşuyla belleğimde kalmış. Temiz, çalışkan Atatürkçülüğü sözde bırakmayıp geleceklerini gözardı edercesine özverilerle yaşama geçiren gençleri desteklemek benim için kaçınılmaz bir görevdi. Hiçbir ayrıntı konuşması yapmadan, hiçbir koşul öne sürmeden, tümüyle özgür biçimde istediğimi yazabileceğimi söylediler. Benden yazı isteyenlerin yazılarımın arkasını dosyalarında unuttuklarını söyleyip yayınlamamalarını, yazılarımın başlığını ve kimi söylediklerimi değiştirmeleri, sonundaki bir buçuk sayfalık vurgulama bölümünü kesmeleri birlikteliğimizi engellediği için gençlerin dürüstlüğünü yeğleyip koşullarım elverdikçe yazı veriyorum. Neler yakıştırmadılar, neler söylemediler ki. Öyle çirkin olaylar uydurdular ki ülkemi sevmesem heryerden çekilir, herşeye kapımı kapar izleyici olmayı yeğlerdim. Gençlerin çalışma gücünü kıracak her yola başvuruluyor. Oysa onlar bizim geleceğimiz. Yanlışlıkları varsa uyaracak, örnek davranışlarla onlara uygun olanı gösterecek, bizi geçmelerine çalışarak yükümlülüğümüzü yerine getireceğiz. Onları susturmak, güçlerini kırmak, geleceklerini karartmak kıyıma girişircesine saldırmak gerçekte kendimize düşmanlıktan başka bir şey değildir. Kendi yanlışları ve yanılgılarında direnenler onları araç gibi kullanarak ayrılmalarını, karşıtlıklarını körükleyerek ülkeye kötülük etmektedirler. Gençleri kazanarak gücümüzü artırmak en yararlı yöntemdir. Kızlarımızı sıkmabaştan, kadınlarımızı çarşaftan, erkeklerimizi sarık ve cübbeden, kötü sakaldan kurtaramadıkça cemaat-ümmet yerine ulusal yapıyı benimsetemedikçe, tarikat üyeliği yerine yurttaşlığı getirmedikçe, aklı inancın önüne geçirmedikçe neye yarar Atatürkçü kuruluşlar? Birbirleriyle konuşup birbirlerini alkışlamak neyi kurtarır? Erkin Yurdakul ve arkadaşlarının özverili çabaları kaç kişide, kaç kuruluşta var? İl il, ilçe ilçe, ev ev dolaşarak yayınlarını dağıtan, tam bağımsızlık, ulusallık, çağdaşlık için çırpınan gençleri nasıl sevmez, nasıl desteklemezsiniz? Siyasete egemen magazin medyasının sergilediği görüntüler ortada. Erkin de eğlenmeyi seçebilirdi. Aile desteğiyle gece gündüz dolaşabilirdi. ABD kendi çıkarı için Irak’ı işgal etmiş, kürtleri kullanarak Türkiye’ye gözdağı veriyormuş, AB Yunan-Rum yandaşlarıyla anlaşmalara aykırı biçimde Güney Kıbrıs’ı üyeliğe alıyor, Fogg çocuklarıyla birlikte Türkiye’yi dışlıyor, yeni ödünlerle zayıf düşürmeye çalışıyor, sözde dostlar, sözde Ermeni soykırım tasarılarıyla amaçlarını açıklıyor, siyasal iktidar bunlara koşut gidişiyle Cumhuriyet’in temel niteliklerini yıkmaya uğraşıyor, bunlara boşverip keyfine bakabilirdi. Kıbrıs satılıyor, Türkiye kiraya veriliyor, Atatürk ve Silahlı Kuvvetler karalanıyormuş, yurtsever olmasaydı, insan olmasaydı Erkin’i ilgilendirmezdi. Ama yurttaşlık duyarlılığı, gençlik coşkusu onu sorumlu kıldığı için görev üstlendi. Gençliğin temiz ve özgür sesini tüm gücüyle duyurmak için çıkarılan gazetenin yönetimini üstlendi. Bu oldukça güç iş, herhalde ona çok şeyler öğretti. Medyada kimlerin ne için neler yaptığını, dünkü Irak şahinlerinin bugün nasıl iktidar goygoyculuğunda yarışa giriştiklerini, tam bağımsızlıkçı, barışseverlerin haklı çıkması üzerine şimdi onların olmadık nedenlerle nasıl karalamaya uğraştıklarını gördü. Bir kaç gazetede bir iki yazar dışında olumlu hiç bir belirti bulamamanın ağırlığını taşıdı. Bunlara yürek güç dayanır.
Yıllardır (elli yıla yaklaşıyor) Atatürk İlkeleri, özellikle laiklik konusunda bildiğim doğruları vurgulayarak uyarılarda bulunuyor, Allah’a, peygambere, dinlere, dinsel görevlere, tapınma yerlerine, kutsal kitaplara inançlara hiç bir olumsuz söz söylemeden öneri, dilek ve eleştirilerimi açıklıyorum. Kınamam inanç sömürüsü, bilgi karşıtlarınadır. İnsan hak ve özgürlüklerini, çoğulcu, katılımcı, kurallar ve kurumlar düzeni olan demokrasiyi, hukukun üstünlüğünü savunuyorum. Aşiret, cemaat, tarikat yapısına, özetle feodaliteye, diktaya her türlü sömürüye, teröre, mezhepçiliğe ve ayrımcılığa karşı olduğumu da belirtiyorum. Bu bağlamda kürtçülüğü tüm sakıncalarıyla büyük tehlikelerden biri sayıyorum. Bu tutumumun bana verdiği, vereceği zararları da biliyorum. Ama kimler ne yalanlarla, ne iftiralarla saldırıyor bilemezsiniz. Karşı olduğum davranışlar ve akımlarla birlikte gösterenler mi yok? Piskopatlığın kesin belirtilerini ortaya koyarak başkalarının sözlerini bana bağlayanlar mı yok? Benim özür dileyip bağışlanmamı, hor görülmemi isteyerek örnek olarak aktardığım başkalarının çirkin sözlerini benim söylediğimi ileri süren aymazlar, sapkınlar türedi. Atatürk’ün annesi ve kendisi için ortalıkta dolaştırılan uydurma Selanik Asliye Hukuk Mahkemesi kararını yayanlar için Atatürk’ü özetle tanımlayıp değerini belirttikten sonra “böyle büyük bir insana karşı bunları yapanların ya sütü, ya kanı, ya mayası bozuktur” sözümü “halkına küfreden adam” diye sunan yazar çıktı. Üstelik patronu bana katılarak “evet bozuktur” diyen bir gazetenin laiklik karşıtı tetikçisi, neler neler. Bu örnekler Atatürkçü aydınların karşılaştığı olumsuzlukları ilgililerin düşünmesi için verdim. Kişisel ve kurumsal bağlamda söylenecek o kadar çok şey var ki yazılara sığmaz.
Erkin ne düşündü de aramızdan ayrıldı kestirmek güç. Ama bu yazımda geçen kimi olumsuzlukların onu etkilediği bir gerçek. Düşünmesi, kendini sorgulaması, utanması gerekenler olacaktır. Böyle mi olmalıydı? Tanrı onu ışıklar içinde yatırsın. Arkadaşları yollarında yılmadan aşamalar kazandıkça onun ruhu gönenecektir.

..

BiR DAHA ASLA GERCEKLESMEYECEK FOTOGRAF KARESİ





BiR DAHA ASLA GERCEKLESMEYECEK FOTOGRAF KARESİ



MAZiYE BAK BiR DAHA ASLA GERCEKLESMEYECEK FOTOGRAF KARESi 
Recep Tayyip Erdogan-Fethullah Gülen-Hakan Sükür 


SÖYLENECEK ÇOK ŞEY VAR BUGÜN



Mesela; kim bilebilirdiki O sakirtin yaninda sahte mütevazi görünümüyle “Cöreklenmis” oturan sahidin gün gelecek Türkiye’yi milyarlarca dolar zarara sokacagini, tüm uluslararasi-devletlerarasi siyasi operasyonlarin piyonu olacagini, bir CEO edasiyla yönettigi ucu-bucagi gözükmeyen cemaat servetinin yaninda uluslararasi kara para aklama operasyonlarinda bile ortaya cikacagini, devletin en gizli bilgilerini yabanci devletlere satacagini, kendi cemaati adina koskoca ülkesini atese atmaktan cekinmeyecek kadar gözü dönmüs ihtiras sahibi olacagini.
Kim bilebilirdi ki !



..

Oktay Vural Hakkında Şok İddialar



Oktay Vural Hakkında Şok İddialar 




OKUYUN ve UYANIN ARTIK, KENDİNİZE GELİN

Oktay Vural Hakkında Şok İddialar
OKUYUN ve UYANIN ARTIK, 

 
KENDİNİZE GELİN EY MHP’ye gönül vermiş kardeşlerim!


Size rahatlıkla ifade edeyim ki, bu güruhun soyu ve sopunun tam olarak nereden olduğu belli değildir. Oktay Vural aslen Tillo’lu ve Diyarbakır doğumlu olarak gözükmektedir. Peki, ya anne babası nereden gelmiştir Anadolu’ya..?


Yunanistan’ın Yanya(Yunanca ismi: Ioannina) dan mı gelmiştir..? Sorun bakalım kendisine.. İsmini ve soyadını sonradan mı değiştirmiştir.? Bu yorumumuzdan TUSİAD Yönetim Kurulu Üyesi Volkan Vural zannederim Oldukça rahatsız olacaktır. Ama, gerçek bu.. MHP’li Oktay Vural’ın kardeşi yada amcaoğlu olan Volkan Vural emekli büyükelçi olup, Aydın Doğan’ın Başdanışmanı ve çok yakın arkadaşıdır. Devlet Bahçeli’nin ortağı olduğu hükümette uyum yasalarını ve eşkiyabaşı Öcalan’ın idam edilmemesi yönünde uyum yasalarını ve hazırlanan kararları Sayın Bahçeli’ye dikte ettiren ve imzalatan adamdır bu Volkan Vural.. TÜRkiyede AB Genel Sekreterliğini ilk kuran ve kurumsallaştıran adamdır.. Alttaki linkte bulunan röportaj niteliğindeki yazıda “öcalan’ın idam edilmeyeceği yönünde söz verdiklerini” ısrarla vurgulayan Bahçeli’ye bu sözleri söyleten adamdır Volkan Vural… 


BİR ALINTI
AB zirvesinin Zabıtları Açıklansın
Ertuğrul ÖZKÖK


Başbakan Yardımcısı Devlet Bahçeli dün Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer'e çağrı yaparak Çankaya'da düzenlenen AB zirvesinin zabıtlarının açıklanmasını istedi.ÇİN Halk Cumhuriyeti'ndeki çıkışından sonra Başbakan Yardımcısı Devlet Bahçeli ile ilk defa konuşuyorum.

Başbakanlık'taki bürosunda her şey aynı...

Her zaman yanında olan iki kişi orada.

Biri Özel Kalem Müdürü 
Arif Fırtına.Öteki dış politikadan sorumlu başdanışmanı Büyükelçi Deniz Bölükbaşı.Bu iki kişi Bahçeli'nin ‘‘arka odasını’’ oluşturuyor.

Yanına girmeyi beklerken, bir il başkanı arıyor ve Bahçeli'den randevu istiyor.

Arif Fırtına her zaman olduğu gibi Bahçeli'nin partililerle görüşmeleri Başbakanlık'ta değil, parti binasında yaptığını söyleyerek, orayı aramalarını istiyor.

Başbakan Yardımcısı Bahçeli'yle yarım saate yakın konuşuyoruz. Tabii ana konu, Avrupa Birliği'ne üyelik için gerekenlerin yapılması.
İÇERİDE NE DEDİ DIŞARIDA NE DEDİCumhurbaşkanı'nın başkanlığında yapılan zirveden çıkan görüntü üzerinde konuşuyoruz.

Bahçeli şu ilginç öneriyi ortaya atıyor:
‘‘Cumhurbaşkanı, Çankaya zirvesinin zabıtlarını yayınlamalı. Özellikle de ikinci bölümde yapılan konuşmaları yayınlarsa, kim içeride ne demiş, sonra dışarı çıkınca nasıl şartlar öne sürmüş görülür.’’Kastettiği kişinin özellikle AKP Genel Başkanı Tayip Erdoğan olduğu belli.TESLİMİYETÇİ DEMEK YANLIŞ

Bahçeli 
ülkede beliren sert kutuplaşmadan rahatsız. Bunu şöyle izah ediyor:

‘‘Bazı çevreler Avrupa Birliği'ni destekleyen kişilere, ‘Teslimiyetçi' 
diyor. Bu yanlış. Ama ötekiler de itirazı olan kişileri hemen AB karşıtı olarak damgalıyor. Bu da yanlış. Oysa bu iki suçlama dışında çok geniş bir alan var. Biz işte oradayız.’’Bu pozisyon nedir?

Bahçeli bunu çok net bir şekilde anlatıyor. Önce Avrupa Birliği’ne bildirilen siyasi kriterleri metinden okuyor. Metnin 2.1.8 No'lu bölümü aynen şöyle:
‘‘Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'na göre kesinleşmiş idam cezalarının yerine getirilmesi kararı münhasıran TBMM'nin yetkisindedir. Hükümet, TBMM'nin 1984 yılından bu yana yaşama hakkının özüne dokunulmaması yönünde benimsediği uygulamaya saygılıdır.

Türk ceza hukukundan ölüm cezasının kaldırılması hususu, şekil ve kapsamı itibariyle TBMM tarafından orta vadede ele alınacaktır.’’

İNGİLİZ ELÇİ BANA NELER DEDİ

Bahçeli 
iki noktanın altını özenle çiziyor:
‘‘Bir, bizim ölüm cezalarının uygulanmayacağı yolunda bir moratoryum ilan ettik. Buna sadığız. İki, idam cezasının kaldırılmasını orta vadeli bir karar olarak ilan ettik. Buna sadığız.’’

Bahçeli'
nin gerçek pozisyonu ne? Öcalan'ın asılmasını mı istiyor? AB'ye karşı mı?
‘‘Geçen hafta bana İngiltere'nin yeni büyükelçisi geldi. Türkçe de biliyormuş. Ama yanlış anlama olmasın diye Dışişleri'nin yetkilileri de vardı. Bana açıkça, sizden idam cezasını hemen kaldırmanızı kim istiyor, diye sordu. Kendileri Kuzey İrlanda ile ilgili olarak şu politikayı izlemişler. Terör tamamen sona ermeden hiçbir şeyi konuşmayız.’’

Bahçeli 
kendi pozisyonunu, bir şemayla büyükelçiye anlatmış. O da elindeki deftere not almış.

Bahçeli önündeki bir dosyayı açıp bana gösteriyor. Bu dosyada, AB üyesi ülkelerin idam cezasının kaldırılması yolundaki 6 Numaralı protokolü, tam üyelikten ne kadar yıl sonra imzaladıklarını gösteren bir liste var.
BİZ YAPAR ONLAR TARİH VERMEZSEÖyleyse sorun ne?

MHP Genel Başkanı bunu şöyle izah ediyor:
‘‘Biz şu soruyu soruyoruz: İdam cezasını kaldırdık. Kürtçe ile ilgili kararları aldık. Peki bütün bunlara rağmen bize tarih verilmezse ne olacak? Bu arada terör örgütü siyasallaşma yolunda epey mesafe alırsa bunun hesabını kim verecek?’’Haksız değil. Çünkü bu konuda kimse çıkıp teminat veremez.İŞTE BİZİM ÇÖZÜM ÖNERİMİZÖyleyse AB'ye giriş meselesi nasıl çözülecek? MHP bu konuda ne öneriyor? Önerisi şu:‘‘Bize bir tarih verilsin. Ondan sonra görüşmeler için 7-8 yıl var. Görüşmeler yürürken biz de üzerimize düşenleri tam olarak yaparız.’’Ya Öcalan'ın dosyasının Meclis'e getirilmesi meselesi?‘‘Biz şunu göstermek istiyoruz: Terörist başının bir ayrıcalığı yoktur. O nedenle iki isteğimiz var. Biri dosyanın Meclis'e getirilmesi, öteki de F tipi cezaevine nakli.’’

‘GETİRİN ŞUNU ASALIM’ DENİRSE
Peki Meclis'e geldiği takdirde, bazı milletvekilleri, biraz da seçim ortamının etkisiyle, ‘‘Getirin şu dosyayı Meclis'te oylayalım’’derse ne olacak?

Bahçeli'nin cevabı şu:
‘‘İdam cezaları uygulanmayacak diyen o moratoryumu kim imzaladı? Altında bizim imzalarımız yok mu? Elbette imzamıza sadık kalacağız.’’Kafamdaki son soruyu soruyorum.‘‘Ya yıl sonunda AB bize tarih vermezse ne olur? Bunun sorumluluğu MHP'nin üstüne yıkılmaz mı?’’

‘‘Siyaset risk alma sanatıdır. İnandığınız bir konuda elbette risk alacaksınız.’’
Bunun arkasından şu sitemi yapıyor:
‘‘Bize hep sadece devlet adamı gibi davranın, hiç parti başkanı gibi davranmayın deniyor. Siyasette hep aynı kişiye aynı yükümlülük verilir mi? Başkaları AB konusunu kendi partisi açısından kullanacak, biz ise partimizin verdiği sözleri hiç düşünmeden hep partiler üstü siyasetçi olarak davranmaya mecbur bırakılacağız. Böyle bir siyaset var mı?’’Haksız mı?..


Erdoğan'ın atağına karşı telefon zirvesi


AKP Genel Başkanı Tayyip Erdoğan dün sürpriz bir çıkış yaparak, AB için gerekli idam cezası konusunda koyduğu Anayasa şartını kaldırıyor ve ‘‘Getirin bunu kanun olarak geçirelim’’ diyor. Tabii bu atak, hesapları bozuyor.

Tayyip Erdoğan'ın bu atağı Ankara'da duyulur duyulmaz hükümet kanadında karşı atak başlıyor. Başbakan Yardımcısı Hüsamettin Özkan, anında öteki iki başbakan yardımcısını telefonla arıyor. ANAP Genel Başkanı Mesut Yılmaz Brüksel'de. Özkan onu oradan arayıp şu değerlendirmeyi yapıyor: ‘‘Bana göre bu hükümeti yıkmak için bir taktik. O nedenle biz buna evet demeyelim, Meclis'i tatile sokalım.’’ Yılmaz'ın onayını aldıktan sonra bu defa Bahçeli'yi arıyor ve onun da onayını alıyor.

Sonuç:

‘‘Tayyip Erdoğan'ın girişimine evet denmeyecek ve Meclis tatile girecek.’’


Maçtan yetişirlerse 2. AB zirvesi geliyor


ÖNÜMÜZDEKİ perşembe günü Ankara'da Avrupa Birliği konusunda ikinci liderler zirvesi yapılıyor.

Ama bu defaki resmi nitelik taşımıyor.

Türkiye Ekonomik ve Sosyal Etüdler Vakfı, Sheraton Oteli'nde yaptırdığı son araştırmayı açıklayacak.

Araştırmanın konusu ‘‘Türk halkının AB üyeliğine bakışı’’ olacak.

Araştırmayı Boğaziçi Üniversitesi'nden bir ekip gerçekleştirdi. Ekipte Ali Çarkoğlu, Refik Erzan, Kemal Kirişçi ve Hakan Yılmazvar.

Bu araştırma için 17 ilde 3060 kişiyle yüz yüze görüşmeler yapıldı.

Bana göre araştırmanın en ilginç sorusu şuydu: 
‘‘AB üyeliğinin gündelik hayatınızda ne gibi bir değişiklik yapacağını umuyorsunuz?’’Araştırmanın genel kapsamını öğrendim. Gerçekten önemli bazı ipuçları vereceğine inanıyorum.

Gelelim bunun zirveyle ilgili kısmına. Bu araştırmanın açıklandığı toplantıya, siyasi partilerin liderleri de davet edildi.

Bugüne kadar ANAP Genel Başkanı Mesut Yılmaz, AKP Genel Başkanı Tayyip Erdoğan, SP Genel Başkanı Recai Kutan ve DTP Genel Başkanı Mehmet Ali Bayar katılacağını bildirmiş.

Dikkat edilirse, bu kişiler Çankaya zirvesinde, ‘‘İdam ve Kürtçe konusuna evet diyen’’ partilerin başkanları. Bayar o zirveye katılmamıştı ama onun da buna evet dediği biliniyor.

DYP Genel Başkanı Çiller ile MHP Genel Başkanı Bahçeli ise katılmıyor.

Ancak benim gördüğüm kadarıyla bir sıkıntı var.

Bu toplantı Türkiye-Brezilya maçının 2 gün sonrasına rastlıyor.

Dün Ankara'da aldığım havaya bakılırsa Yılmaz ve Erdoğan maçı izlemeye gidecekler.

Bu durumda ertesi günü bu toplantıya yetişmeleri güç.
Keşke yetişebilseler.


http://arama.hurriyet.com.tr/arsivnews.aspx?id=80615… 

Dikkatinizi çekerim, Ertuğrul Özkök’ün bu yazısındaki Bahçeli’nin o müthiş açıklaması bugüne kadar “ Tekzip ” edilmemiştir.

Bütün bunlar bir tesadüf mü sanıyorsunuz..? Volkan Vural , Soros beslemesi TESEV’İn ateşli destekçilerindendir. Oktay Vural’da.. Değerli arkadaşlar, MHP’nin gediklisi Oktay Vural’ın “ Sub-Committee of NATO Parliamentary Assembly ”nin kıdemli üyesi olması bir tesadüf mü sanıyorsunuz..?

12 Eylül sonrası her birimiz dört bir yana savrulurken bu Oktay Vural’ın aynı yıllarda Özal’ın Başdanışmanlığına getirilmesi bir tesadüf mü sanıyorsunuz.. Ümit Özdağ’ın yıllar yılı Başkanlığını yaptığı ASAM’dan ayrıldıktan sonra bir dönem MHP milletvekili olan Gündüz Aktan’ın bir dönem TESEV’de başkanlık yaptığını biliyor musunuz..? 1998 yılında MHP iktidar ortağı olurken, Gündüz Aktan

TESEV’İN BAŞKANI İDİ.. 


Hani, şu CHP’nin yeni Genel Başkanı Kılıçdar’oğlu’nun da kurucu üyesi olduğu meşhur TESEV… Bütün bunlar bir tesadüf mü, sanıyorsunuz beyler.. Uyanın artık.. Peki, MHP Başkanlık Divanı üyelerinin maruz kaldığı o malum seks kasetlerinin akıbeti ne oldu..? Devlet Bahçeli hani, bu kaset organizasyonunu hazırlayanları deşifre edecekti, hani bunlardan hesap soracaktı…?


UNUTULDU DEĞİL Mİ..? 

Herkesin keyfi yerinde.. Hiç, merak edip endişelenmeyin arkadaşlar, MHP kontrol altında.. HERŞEY KONTROL ALTINDA, GÖREV TAMAMLANDI.. Siz, bakmayın onun ikide bir “okyanus ötesi” diyerek esip gürlediğine… Hikaye.. O, sadece arasıra böyle mesaj gönderiyor..


GÖREVİMİN BAŞINDAYIM ve EMRİNİZE AMADEYİM diyerek..

Bu arada, arkadaşlar, bu Ömit Özdağ’a da asla güvenmeyin.. Derin Devletin adamıdır, aynı senaryonun bir parçasıdır. Kaset operasyonuyla aslında MHP’nin başına getirilmek istenen kişi Oktay Vural değil, Ümit Özdağ’ dır..

 
..

SİZİN ÇOCUĞUNUZ OLSAYDI.,




SİZİN ÇOCUĞUNUZ OLSAYDI..,




Geçmişten bir anı * Erdoğan ailesi piknikte. Nereden nereye ???
***

14 Ocak 2014

Rifat Serdaroğlu


SİZİN ÇOCUĞUNUZ OLSAYDI

*Ahmet Burak Erdoğan;
Tarih; 11 Mayıs 1998. Recep Tayyip Erdoğan, İstanbul Belediye Başkanı.
Yer; İstanbul- Şişli İlçesi Abide-i Hürriyet Caddesindeki Yaya geçidi.
İnsanlar, karşıya geçmek için “Yaya geçidinde” beklemektedirler.
Yayalara “YEŞİL” ışık yanar, insanlar yürümeye başlar.

Tam o sırada, 04 Temmuz 1979 doğumlu Ahmet Burak Erdoğan’ın kullandığı 34 ABR 93 Plakalı Opel oto son sürat, yaya geçidinden geçmekte olan Türk Sanat Müziğinin Büyük Sanatçılarından Sevim Tanürek’e çarpar.Sevim Tanürek hastaneye kaldırılır. Belediye araçları derhal kaza yerini yıkayıp, fren izlerini yok ederler. Sevim Tanürek hastanede ecelle boğuşup can verirken, Ahmet Burak Erdoğan hemen babası tarafından İngiltere’ye “Dil Kursuna” gönderilir. Adli Tıp Kurumu İhtisas Dairesi Başkanı Eyüp Çakmak, otosuyla yayaya çarpan A. Burak Erdoğan’ı suçsuz, yeşil ışıkta yaya geçidinden geçmekte olan Rahmetli Sevim Tanürek’i 8/8 suçlu bulur!
Ahmet Burak Erdoğan kurtulur, onu kurtaran Eyüp Çakmak ise, Türkiye Deniz İşletmeleri Kurumuna Genel Müdür Muavini yapılır.Türkiye’nin gözü önünde gerçekleşen “Cinayet” benzeri “Ölümlü” bu olayda, suç işleyen çocuk bir dakika dahi gözaltına alınmamıştır.
-Bu kişi Ahmet Burak Erdoğan değil de, sizin çocuğunuz olsaydı neler olurdu?
*Ahmet Burak Erdoğan;
Yıl 2000. Yer Kasımpaşa Deniz Hastanesi- İstanbul.
Askerliğe uygun olmadığını iddia eden A. Burak Erdoğan, “Çürük Raporu” almak için müracaat eder. Yapılan kontrollerde “Testis Kanseri” teşhisiyle Erdoğan’a “Çürük Raporu” verilir ve Askerlik Hizmetinden muaf tutulur.2001 Yılında yani 1 yıl sonra Ahmet Burak Erdoğan evlenir, çocukları olur.
Şimdi Türkiye’nin en zengin kişileri arasında gösterilmektedir.
-Testis Kanseri diye askerlikten muaf tutulan fakat bir yıl sonra evlenip çoluk çocuğa karışan kişi, Ahmet Burak Erdoğan değil de, sizin çocuğunuz olsaydı neler olurdu?
*Necmettin Bilal Erdoğan;
17 Aralık 2013 tarihinde Cumhuriyet Savcısı “Yolsuzluk-Hırsızlık-Rüşvet” suçlarıyla ilgili operasyon için düğmeye bastı.Bakan çocukları, milyonlarca Dolar-Avro ile oynarken yakalandılar ve tutuklandılar. Banka Genel Müdürünün evinde ayakkabı kutularında milyonlarca Avro bulundu, tutuklandı.
Devletten ihale alan bazı iş adamlarının, Necmettin Bilal Erdoğan’ın kurduğu Vakfa, demetler halinde milyonlarca Dolar-Avro verdikleri teknik takiple belirlendi, belgelendi. Cumhuriyet Savcısının isteğiyle ilgili Mahkeme bu iş adamlarının malvarlıklarına el koydu.
Üniversite Rektörlerini, TSK’nın Orgenerallerini, Bilim Adamlarını, Gazetecileri sabaha karşı polis gücüyle gözaltına alan Cumhuriyet Savcısı, ifadesine başvurmak üzere Necmettin Bilal Erdoğan’a davetiye gönderdi.
N. Bilal Erdoğan Cumhuriyet Savcısının davetine gitmedi. Kendisini almaya giden polisler Başbakanlık Korumaları tarafından tekme-tokat dövülüp, kovalandılar. Baba Erdoğan oğlunun Savcı tarafından aranması karşısında çılgına döndü ve adeta “Yemişim senin gibi Savcıyı” dercesine, Cumhuriyet Savcısını tehdide varan sözlerle yerden yere vurdu, hakaret etti.
-Cumhuriyet Savcısının davet ettiği halde gitmeyen kişi Necmettin Bilal Erdoğan değil de, sizin çocuğunuz olsaydı neler olurdu?
*Binali’nin Bacanağı;
Binali Yıldırım, taa İstanbul Belediyesinden beri Tayyip Erdoğan’ın sağ kolu ve sırdaşıdır. Kendisi yeni dönemin gizli zenginlerindendir. Oğlu da çabuk zengin olan, gemi filosu sahibi bir gençtir.
Bacanağının, Binali’nin Bakanlık Memurlarıyla birlikte yaptıkları rüşvet-avanta pazarlığı ve demet halinde para aldıkları filmi gözlerimizle gördük. Bacanak para aldığı iş adamlarına “iş tamam” diyordu.
Bacanak önceden haber aldığı için, kaçtı. Dört gün yakalanamadı.Bu arada on dört kişi tutuklandı. Dört gün sonra teslim olan bacanak, dosyaya hâkim olan Mahkeme beklenmeden, nöbetçi mahkemeye çıkarıldı ve serbest bırakıldı.
-Filmini seyrettiğimiz kişi, AKP İzmir Büyükşehir Başkan Adayı ve Başbakan Erdoğan’ın sırdaşı Binali’nin bacanağı değil de, sizin akrabanız veya oğlunuz olsaydı, neler olurdu?
Ekmek-su aş bekleyebilir / Temele taş bekleyebilir,Devlete baş dahi bekleyebilir / Adalete mutlak uyulmalı ve bekletilmemelidir, demişti şair.
12 yıllık AKP İktidarında yapılan her türlü yıkım onarılabilir, maddi kayıplar zor da olsa yerine konabilir. Fakat Adalet ve Hukuk Devletinde yapılan yıkımların tamir edilmesi, Türk Milletinin çok uzun zamanını alacaktır.
“Bir Hilal Uğruna Ya Rab, Ne Güneşler Batıyor” deyişinden
“Bir Bilal Uğruna Ya Rab, Adalet Batıyor” noktasına geldik.
“Hem Müslüman, Hem Lâik Olunmaz” diyen Recep Tayyip Erdoğan’a;
“Hem Müslüman, Hem Hırsız Olunur mu?” desek ne yanıt verir dersiniz?
Vah Türkiye’m vah, kimlerin eline kalmışsın!
Bu olaylar benim çocuğumun başına gelseydi, benim çocuğumda aynen Burak-Bilal-Binali gibi korunur, pamuklara sarılır diyorsanız, hiç durmayın, koşa-koşa AKP’ ye oy vermeye gidin. Yok, benim oğlumu perişan ederler, gençliğini söndürürlerdi, diyorsanız işte size fırsat; AKP’ye ve Kürtçü-Bölücü partilere oy vermeyin, verdirmeyin…
Sağlık ve başarı dileklerimle

..

ŞİKAYETİM VAR HAKİM BEY (1)




ŞİKAYETİM VAR HAKİM BEY (1)

 

Rifat Serdaroğlu
23-12-2014
Şikayetim var Hakim Bey (1)
Sussan olmuyor, susmasan olmaz/ Dil dursa Hâkim Bey, tende can durmaz,
Yazsan olmuyor, yazmasan olmaz/ Kaleme tedbir koma, tek durmaz
Birleşmiş Milletler Yargı Bağımsızlığı Temel Prensipleri;
-Yargı Bağımsızlığı;
Yargı Bağımsızlığı devlet tarafından güvence altına alınır ve anayasa veya iç hukukta Yargı Bağımsızlığına yer verilir. Yargı Bağımsızlığına saygı göstermek ve gözetmek bütün hükümet kuruluşlarının ve diğer kurumların görevidir. (25 Kasım 1985 tarih ve 40/32 numaralı kararla ve 13 Aralık 1985 tarih ve 40/146 numaralı kararla BM Genel Kurulu tarafından kabul edilmiştir.)
-Yargıcın Görevi;
Yargıçlar, adaleti sağlamakla görevli yüksek rütbeli kimselerdir.Kanunları uygular, suçluları cezalandırılır, hakkın yerini bulmasını sağlar.
-Cemaat nedir;
Yasal statüsü- yasal dayanağı-tüzüğü-programı- yasalar karşısında sorumlu yöneticileri оlmayan, fakat finans kuruluşları-bankaları-yurtdışı yurtiçi eğitim kurumları-sanayi tesisleri olan, milyarlarca dоlar para ile oynadığı söylenen ve devleti ele geçirmeye çalışan İLLEGAL ÖRGÜT


Bak Hâkim Bey; Önce yukarıda yazdıklarımı iyice oku! İtirazın yoksa aşağı tarafı da oku. Tamam mı?

Dönemin Başbakanı Recep, bu cemaat için tüm dünyanın gözü önünde, televizyon canlı yayınlarında defalarca şunları söylemedi mi? “12 senedir tek başımıza iktidarız. Bu güne kadar ne istediler de vermedik?”
İnkârı mümkün olmayan bu gerçek karşısında dönemin Başbakanına şu soruların sorulması gerekmez mi Hâkim Bey?
-Receр Bey, siz illegal bir örgüt olan Cemaate verdiklerinizi, kendi malınızdan mı verdiniz? Mesela, babanızdan veraseten size kalan Rize-Güneysu’daki 2 dekar tarlayı mı verdiniz?

-İllegal Örgüt Cemaatin, Devletin hangi birimlerinde kadrоlaşmasına izin verdiniz?
-Emniyet Genel Müdürlüğünün hangi birimi Cemaate tahsis edildi?
-Yüksek Yargı kademelerinin hangileri Cemaate bırakıldı?
-Hangi İllerin Valilik ve ilçelerin Kaymakamlık kontenjanları Cemaate verildi?
-TC Devletinin örtülü ödenek fasıllarından Cemaatin adamlarına ne kadar kaynak aktarıldı?
-Sağlık Bakanlığının hangi birimleri Cemaate terk edildi?

Kendi beyanınızla ifade ettiğiniz, “ne istediler de vermedik” sözünün ve buna bağlı eylemlerinizin suç olduğunu bilmiyоr musunuz? Türk Milleti bu yetkiyi size, her isteyene verin diye mi emanet etti?
Bak Hâkim Bey;
Zamanında Bergama’da Ağır Ceza Reisi Hüseyin Bey diye bir Hâkim vardı.Çarşıdan geçerken, tüm esnaf sırf ona ve mesleğine saygısından dolayı ayağa kalkar, selam verirdi.Rahmetli Hüseyin Bey, selamları vakur bir şekilde kabul ettiğini başını hafif bir şekilde eğerek belirtirdi. Hüseyin Bey, insanları yargılarken aynı zamanda eğitirdi de! Onun mahkûm ettiği insanlar bile kararlarına saygı duyarlardı! Aradan yıllar geçti, Bergama’da bizim yaşıtlarımız, Hüseyin Beyi hala saygıyla rahmetle anarlar.
Sizler de Ağır Ceza Reisi Hüseyin Bey gibi olun be Hâkim Bey!
Cemaatin, sadaka dolandırıcılarının veya iktidarın yalakası olmuş, televizyonlarda ve kuytu köşelerde meslek haysiyetini satmaya hazır haramzadelerden olmayın! Bir tek nefesine bile hâkim olamadığımız şu yalancı dünyada, HAKKIN-ADALETİN-DOĞRULUĞUN emrinde olup hayırla anılmak yerine, adına karar verdiğiniz hüküm oluşturduğunuz Türk Milletinden “Ah” almayın Hâkim Bey!


Sorun Dönemin Başbakanına; Neyi, nasıl ve hangi yetkiyle İllegal Örgüt olan Cemaate verdin Recep Bey…

Yarın, AΚP’ye, İmralı’daki bebek katiline ve Kandil’deki çıyanlara ne verdin diye soracağız Hâkim Bey!
İsterseniz şimdiden hazırlık yapın, olur mu?
Sağlık ve başarı dileklerimle
24 Aralık 2014
Rifat Serdaroğlu


..

ŞİKAYETİM VAR HAKİM BEY (2)




ŞİKAYETİM VAR HAKİM BEY (2)


Şikâyetim var, cümle ihanetten/ 
Dillerimi Hâkim Bey, bağlasan durmaz,
Gelsin Jandarma-Polis karakoldan/ 
Fikrim firarda, mahpusa sığmaz…
Anayasa Md 3:
Türkiye Devleti, ülkesi ve milletiyle bölünmez bir bütündür. Dili Türkçedir. Bayrağı, şekli kanunda belirtilen, beyaz ay yıldızlı al bayraktır. Milli marşı “İstiklal Marşıdır.”
Anayasa Md 42:
Türkçeden başka hiçbir dil, eğitim ve öğretim kurumlarında Türk vatandaşlarına ana dilleri olarak okutulamaz ve öğretilemez.
Anayasa Md 73:
Vergi, resim, harç ve benzeri mali yükümlülükler kanunla konulur, değiştirilir veya kaldırılır.
6136 SK: Hangi silahlar ruhsata bağlanabilir:
Tam otomatik olmamak şartıyla, namlu uzunluğu fişek yatağı hariç otuz santimetreyi ve tüm uzunluğu elli santimetreyi geçmeyen tabancalar ile namlu uzunluğu fişek yatağı hariç otuz santimetreden fazla, uzun menzilli ve delici güce sahip, sabit dipçikli, tam ve yarı otomatik atış yeteneği olmayan ve münhasıran avda veya atıcılıkta kullanılan yivli av tüfekleri ruhsata bağlanabilir.
Bunlar haricindeki her türlü silah, sadece Devlet Güvenlik Güçleri tarafından kullanılır…
Hâkim Bey, yukarıdaki anayasa ve yasa maddelerinin seni de bağladığını bunların uygulanmasının senin görevin olduğunu biliyorsundur, değil mi?
Ah be Hâkim Bey, sen işini hakkıyla yapmayınca bak başımıza neler geldi!
-PKK’lı terörist, köyü bastı. Zavallı köylünün ekmeğini zorla aldı, bir de adamı karısının ve çocuklarının gözü önünde evire çevire dövdü.
Sen adamcağızı, “teröriste yardım ve yataklıktan” içeri attın!
Adamı, devletten koparttın be Hâkim Bey!
-PKK terör örgütünün cinayet ve uyuşturucu Baronları ile devletin yetkilileri tamamen suç olan bir şekilde, Oslo’da kucak-kucağa oturdular, sen sesini çıkaramadın be Hâkim Bey!
-Teröristin korkusuna evinde çakaralmaz tabanca bulunduran adamcağızı içeri attın da, elinde otomatik ağır silahlarla il-ilçe meydanlarında gezenleri görmedin be Hâkim Bey!
Hele, Türk Askerine kurşun sıkan eşkıyaları kurtarmak için, seyyar tuvalet kurar gibi, seyyar mahkeme kurdular da, içinizden bir tane Cumhuriyet Hâkimi çıkıp, “Böyle rezalet olmaz, git kendin yargıla” deyip, istifa edecek yürekliliği göstermediniz ya, vatandaşı devletten soğuttunuz be Hâkim Bey!
-Türk Mahkemelerinin “Ağırlaştırılmış ömür boyu hapse mahkûm ettiği, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin de verilen cezayı doğru bulduğu bir çete reisine farklı muamele yapıldı, sen sustun be Hâkim Bey!
-Senin korumakla mükellef olduğun Anayasayı, senin gözünün önünde çiğneyip, Kürtçe okullar açtılar, sen “Hoop, durun bakalım. Bunu yapacaksanız önce Anayasa’yı değiştirin. Yoksa yapamazsınız” diyemedin be Hâkim Bey!
-PKK Terör örgütünün katilleri, senin gözünün önünde “Vergi” topladı, haraç aldı. Sen “Vergi ancak devletin yetkili organları eliyle toplanır, sizler de kimsiniz, bu yaptığınız suçtur” demedin ve suça göz yuman kamu görevlilerini yargılayıp içeri atmadın ya Hâkim Bey!
-Türk Bayrağını yaktılar, Atatürk büstlerini yıktılar, en sonunda da İstiklal Marşımızı yuhaladılar, sen sustun be Hâkim Bey!
Ah be Hâkim Bey, sen korkup sinince meydan ite-kopuğa, din bezirgânlarına, insanları Allah ile aldatan sadaka dolandırıcılarına kaldı!
Sizler hiç tarih okumaz mısınız? Çevrenize, Ortadoğu’ya, hemen dibinizdeki İran’a bakmaz mısınız?
Bilmez misiniz ki, bir demokratik ülkede siyaset kurumu, yargı kurumu, bürokrasi, güvenlik güçleri görevlerini yapmazlarsa o ülkede kargaşa olur ve
iç savaş çıkar!
Sana gerçek bir olayı anlatayım Hâkim Bey, inşallah ders alırsın.
1978 yılı Eylül ayında İran Genelkurmay Başkanı, Kuvvet Komutanları ve Yüksek Yargıç Heyeti eşleriyle beraber Türkiye’ye ziyarete geldiler. İzmir ziyaretinde Bergama’yı görmek istediler. Bergama’nın tarihi zenginliklerini gezdikten sonra, eşimle, konuklarımızı yemekte ağırladık.
Sohbet anında ben, İran Genelkurmay Başkanına, “Humeyni Fransa’dan İran’ı yönetiyor. Gelirse İran’ı başınıza yıkar ve İran bir Din Devleti haline gelir” dedim.
General bana kendisinin ve diğer komutanların modern giyimli eşlerini ve kadın yargı mensuplarını göstererek, “Hayal görmeyin Sayın Belediye Başkanı”
biz varken Humeyni İran’a gelemez” dedi.
Bu konuşmadan tam 6 ay sonra Humeyni İran’a geldi. Önce o generallerin ve yargıçların çocuklarıyla birlikte tümünün kafaları kesildi!
Yaa Hâkim Bey, sizler görevinizi yapmazsanız, bir molla gelir ve hepinizin kellesini olmuş armut gibi toplar, hiçbir şey yapamazsınız!
Hâkim Bey,
Eğer bana “Anladık ta sen ne yapıyorsun” diye soracak olursanız, ben senelerdir bu demokrasi düşmanları ile savaşıyorum. Bir yandan da sizlerin açtığınız davalarda kendimi savunmaya gayret ediyorum. Durum daha tehlikeli bir hal alırsa, dedelerimiz Kurtuluş Savaşında ne yaptılarsa onu yapacağım ve bu aziz Türk Vatanının selameti için gerekiyorsa can vereceğim…
Ya sizler ne yapıyorsunuz? Hala cüzdan ve vicdan arasında sıkıştığınız yerde misiniz? Ya Vatan, Ya Demokrasi, Ya Hukuk Devleti, Ya Lâik Cumhuriyet?
Şikâyetim var Hâkim Bey, sizlerden Türk Milleti adına çok şikâyetim var…
Sağlık ve başarı dileklerimle 24 Aralık 2014
Rifat Serdaroğlu